Saklanmak istiyorum, bu talihsizliğin içindeki çukura… Bombalar yağsın üstüme bilinmeyen bir yerden gelen… Teslim olmaya söz vermeye niyetim var fazlasıyla, içimde yağmurlar hiç durmadan yağıyor. Korumak istemiyorum kendimi hiç bir şeyden. Nihayetsiz bir bunaltı tekrarlayıp duruyorken, sigaram dumanına doyamıyorken, hıçkırıklar saplanıp duruyorken gırtlağıma… İstemiyorum bu artık kabullenmek düşüyor saçmalığını…
Bugün ölümü fazlasıyla hissettim… Soğuk, korkulası, sakince sokulup gelen bir ırmak akıntısı gibi iliklerime ulaştı sanki usulca. Varlığımı duyumsadım, nokta olmayı becerememişken ölüm beni nasıl oluyorda bulabiliyor sorgusundan bile geçemeden. Horultusuz bir nefes alıp sonuna ulaşamamak boğdu içimi. Düşünürken dönüşümlerimi, kimliksiz kayboluşlarımı, kırık ve buruk kalbimi… Arkamda bırakıp gideceğim yokluğu yutan boşluğumu…
Sakinleşemedim, ağlayamadım, kendime bile acıyamadım… Sarsılmam gerekiyorken öylece saplanıp kaldım, titrek bir alaşım oldum sanki o an. Dünya ‘DÜNYAM’ küçülerek kaybolan kocaman sandığım yitik hayatım. Anlamasız anlarımla boğuşmaya bile vaktim kalmadan, hesaplaşmam gerekiyor. Dakikalar an, anlar elem olmaya başlamaktan başka bir şey haline gelmiyor. Kafam hiç çalışmadığı kadar hızlı çalışıp taramaya başlıyor hataları… Dönüp bakmak istemediğin şeylerle yüzleşmek çok ağır. Canın manasız bir iç çekişle sakinleşmeye çalışıp ‘tıp’ oynamaya karar verirken, donukluğunda donup kalıyor tekrar aynıya dönmen için verilmiş mühlet. Tamamlamak için tekrar dönüp, kedilerin her şeyden habersiz mırıltıları maymunlaştırıyor kalbimi… Yorgunum, sandığım bomboş. İçinde saklanmak, saklamak istediğim hiçbir şey yokmuş meğer. Hep sonradan fark edip üzülmelerle yüzleşmek ağır geliyor artık… Kalbim çırpınmayı unuttu…
Değersizleştirenlerle devam etmek, yaşamaya çalıştığım kanamamı durdurmaya yetmiyor. Bilinçsizce dolaşıp gelgitlere kullanılmışlık yaşatmak istiyorum… Deniz kadar içimden geçenleri hırpalayabilir miyim acaba… Müzik eşlik etsin ya da sancımı tırmıklayacak her şeye razıyım şuanda… Kuruntusuz, sevgisiz, bomboş hayatımla yüzleşmeye daha fazla tahammülüm yok… Başlangıcı sonu birleşmeyen daireler çiziyorum, hep nefretimle çalkalanan… Palyaçolaştırılan hayatlara bakarken rol bile yapamıyorum onlar kadar… Yokluğunu çekmedikleri bir şeyler var içimde çırpınan… Bundan habersiz insanlarla nefes almaya katlanamıyorum… Sesler ve renkler somurtuk hale getiriyor artık… Yumak yumak kaybolmak istiyorum. Un ufak olmuş her liğmesine ayrı muamele yapılan. İçi dışına çıkmış, kaybolmuş, sevinçsiz, tebessümsüz, sıradan, etkisiz eleman olarak, acı çekmeyi unutarak, asiliğini terk etmiş şekilde bulunmak üzere…
Rutubet kokusu ruhuma işlemiş sanki… Hissedemiyorum artık kendimi… Ben kendimi kaybettim başkalarının bulmasına katlanamam… Kendi bencilliğimle, kendi hatalarımla baş başa kalmayı artık becerebilmem lazım. Yokluğuna sarılmak istemediğim her şey, kendimden almam gereken bir intikam olmuş. Şimdi haddimi aşmış olmak daha fazla tutarsızlık getiriyor sadece. Yokum artık bu oyunun içinde…
Komik bir elvedayla merhaba demek yeniden veda edememişliğimle yüzleşerek… Dünün izlerini silemiyorum, yarınıma hâkim olamıyorum, bugünümü zehir ediyorum. Kendimi hırpaladığım kadar, tamir olmaya da ihtiyacım var artık. Acı çekmekle ruhum sakatlandı ama kalbim artık ayağa kalkamıyor. Üzgün olduğum için dönemiyorum şimdi. Kendi zehrini başkasına akıtınca elinde sarmaşıklar kalmıyor. Dünyaya aldanıyorum, acıttığı halde bu kadar…