Hayatımızdaki unutulmaz bir dönemdir o… Sivilcelerin suratımızda zafer bayrağını göklere yükselttiği, beynin, aklın ve tüm azaların tek bir şeye odaklandığı bir dönem. Bazen ihtiyacını gidermek bile bir lükstür. Artık rüyalar da tek çeşit olmuştur. Hayal dünyanın, zihninin, düşünceye daldığın en ufak bir anın bile teması bellidir, o dört yıl boyunca değişmez hiç. Liseye başladığın günden itibaren ÖSS hep seninledir artık… Maddi manevi yanındadır hep. Kaçmaya çalışırsan karabasan olur uykunu böler, yemek yerken kursağına takılan bir lokma olur, lavaboya gidersin kabız olur kalırsın, su içerken genzine kaçar tıkanırsın… İşte böyle bir şeydir öss ve daha da güzeli! Öss’ye hazırlık 🙂
Tepe tepe kitaplar, özgürlüğüne düşkün yaprak testler, her beyinle kolay kolay irtibat kuramayan konu anlatımları, insanın içine atlayıp bu işkenceden kurtulası geldiği havuz problemleri ve çok daha fazlası vardır bu süreçte yılın talihsizine arkadaşlık eden… Bisiklete binmek hayal olmuştur artık, otobüs duraklarına yapıştırılan film reklamları herkesi davet ederken sanki “sen hariç” diye de ekliyordur.
Öss’yi sevdirmek, kolay göstermek için birçok kitap yazıldı, hocalarımız ve nice psikologlar bu güne dek sürmüş ÖSS duvarını yıkmaya çalıştılar zihinlerde. konuşmalar hep müsbet yöndeydi, basite alır havalardaydı. Ama sevgili hocalarımız, bizi kandırmayın. dört beş yıl boyunca at gibi koşmadan, hafiften sıyırmaya başlayana kadar çalışmadan öss kazanılmaz. Bunu yapmak da yürek ister, insan üstü bir güç, melek üstü bir sabır ve pilav üstü kuru fasülye ister… (aç karna çalışılmaz diye yani:) Öss çok şey ister sevgili dostlar, ömür ister ömür. Verirsin, yer bitirir bu sefer de.. Hayır, bir şey değil, senin için saçımı süpürge ettim diye serzenişte bulunabileceğin somut bir şey de yoktur karşında.
Şaka bir yana, elbette üniversite ciddi bir olay, uğrunda fedakarlık yapılası bir yatırım. Çalışmak lazım ve elzem. Ama hayatımızın dört yılını da tek başına çatır çatır yemesin ya, hatırlamaktan çekindiğimiz bir dönem olmasın. Ömür bu, bir kez yaşanır, hele ki gençlik… Daha gencim demeden ihtiyarlığın kapıyı çaldığını görürsün. Bir bakarsın ki kargaşa ile bitmiş ömür, en tatlı günler daha geldiğini bile anlamadan elveda demişler… Böylesi daha mı iyi yani, farzedelim ki üniversiteyi kazansak bile, o dört yılı hayatımızdan çıkarıp attığımıza değecek mi? “an”ı es geçip tekrarlara öncelik vermek ileride pişmanlık getirebilir. Yani aradaki çizgiyi görerek hareket etmek lazım. Yeri geldiğinde sinemaya da gideceksin, yorgunluğunu atmak için üçlü koltuğa uzanıp televizyon da izleyeceksin… Anı yaşamaya ne öss, ne lgs, ne kpss ne itt engel olmasın. Unutma, sınavın tekrarı seneye ama ömrün tekrarı yok…