Ben:

“Babacığım elindeki kola Amerikan malı değil mi? Ne için Amerikan malı alıyorsun?”

Babam:

“Evladım ben bu kolayı almazsam hiçbir şey değişmez.”
Ben:

Sponsor Bağlantılar

“Sen almazsan, ben almazsan onlar yok olur babacığım”

Babam:

“Evladım onlar dükkânı kapatmış gibi yaparlar ve daha sonra kendi halkımıza bunu sattırırlar. Uluslar arası şirketlerin başına birkaç ithal zihniyetli adam koyarlar ve daha sonra milliyetçi ayağına bizi kandırırlar. Bunun birçok örneği var evladım.”

Babam:

“Yavrucuğum biliyorsun ki fastfood işini ülkemize Amerikalılar soktu. Bir süre zarar ettikten sonra işlerini yoluna soktular. İşin gerçek yanı ayrıntılarda gizli. Ne için uzun yıllar zarar etmelerine rağmen burada yer almaya devam ettiler? Başka pazarlara gidebilirdiler.

Ben:

“Ne için babacığım”

Babam:

“Evladım onlar para kazanmaktan çok sistemlerini ülkemize yaymak için geldiler. Kapitalist görüşlerini yaymak için yıllarca zarar etmeyi kabul etmezler mi? Tabii ki kabul edecekler. Karşılığında yüz yıllarca sömürebilecekleri bir toplum var.  Neyse yavrucuğum ne diyorduk biz? Toplumumuz dışardan gelen bütün akımlara bir süre kapalı kalır ve daha sonra balıklama atlar. Bu işte de aynısı oldu. Fastfood da iyi kar olduğunu anlayan halkımız küçük küçük dükkânlar açarak bu sistemi yaymaya başladı. Komünistlerin Şirinleri ne anlama geliyorsa, kapitalistlerin McDonaldsı da aynı anlam ifade ediyor. Yani küçük bir köy Mcdonalds, içindeki her ev bizim onun sistemine ayak uydurarak açtığımız fastfood dükkanları.

Çok şaşırmıştım. Konuşmak istedim fakat cesaret edemedim. Daha sonra kendimi toparladım ve:

“Babacığım çözüm nerede?” dedim.

Babam:

“Çözümün bulunması için tarihin kara sayfalarına bakmalı ve Türkiye’nin gerçek yüzü olan eğitimin dünden bugüne halini incelemeliyiz. Eğitimin bu zihniyeti yenmemizdeki rolü azımsanamayacak derecede yüksektir. Altıncı filo olayında dış destekler sayesinde toplum iki kutba ayrılmıştı. Düşünsene yavrucuğum bir grup altıncı filoya saldırıyor, diğer grup altıncı filo karşısında namaza duruyor. En çok ithal ettiğimiz zihniyet olan “fitne” bu olayda rolünü çok iyi üstlenmiştir. Daha sonra seksen dönemini bitirmek için Amerika’dan ithal akılla darbe yapan bir komutan ortaya çıktı. Belki istediği ülkesine ihanet etmek değildi. Fakat sonuçta ithal zihniyetin istediği oldu. Burada önemli olan aslında Amerika değildir. Bu, Komünizmi yaymak için çaba harcayan Rusya’da olabilir. Amerika yerinde Rusya’da olsa yine aynı durumda olurduk. Çünkü biz kendi aklımız yerine başkasının aklını kullanmayı alışkanlık etmişiz. Evladım kısacası, çözüm okulların yeniden inşasında. Yıkıp yeniden okul yapmaktan bahsetmiyorum. Eğitim sistemini tamamen değiştirmekten bahsediyorum. Dışardan sokma akıllarla yaratılan bir eğitim sistemi yerine, kendi aklımızı kullanarak halkımızın gereksinimlerini sağlayacak bir sistem daha doğru olmaz mı? Bunu yapabildiğimiz takdirde halk olarak zaten özgüvene sahip oluruz. Daha sonrasında okullardan yetişen bireyler kendi aklını kullanabilir, özgüvenli olur ve doğrularına sahip çıkar. Sonuç olarak da “Amerika kolası içeceğimize Türk kolası içelim” diyerek kola yapmaya çalışmazsın. Bilakis “Kola zararlıdır. Ben kola yaparak ülkemi zehirlemem dersin. Böylece ithal zihniyetler ithal sistemlerini ülkemize sokarak ithal kahramanlar, ithal tüccarlar yaratamazlar. Anladın mı evladım?”