Mainz, 12.05.2010
Belki klasik bir yaklaşım olacak ama olsun ben de internette dolanan görüntüleri izlemeyenlerdenim. Dolayısıyla izleyenlerin rivayeti ile kalem oynatmak durumundayım. Esasen çirkin ve ahlaksız olarak nitelenen malum kasedin muhtevası beni hiç ilgilendirmiyor. Nitekim bu konuda ister hısım isterse hasım olsun kimsenin bir şey dediği de yok.
Ahlak ve edep anlayışımızın bir gereği olarak kasedin içeriği ile ilgili olmadığımızı ve kasedi yahut her ne ise onu „faş“ edenleri de nefretle kınadık. İyi de iş burada bitmedi. Baykal kameraların karşısına geçerek bunun bir „komplo“ olduğunu söyledi. Eyvallah! Bu bir komplodur. Ama aynı Baykal bunun Hükumet tarafından tezgahlandığı gibi akıllara zarar bir görüşü de fütursuzca ortaya atmaktan geri kalmadı. Böylesi bir iddianın, travmatik bir durumun yarattığı şizofrenik belirtiler olduğuna hükmetmememiz halinde bu, bile isteye işlenmiş bir suç haline dönüşür. Bir siyasetçinin yerden çamur alarak bir başka siyasetçinin üzerine çamur atmasını olağan karşılar hale gelmiş olmamıza rağmen kendi üzerindeki çamurları bir başka siyasetçiye atma ameliyesi ile ilk defa karşılaşıyoruz. Bu ne kadar aymaz ve ne kadar çirkin bir tavırdır. İnsanların karşısına çıkıp; „Böyle bir kaset yoktur. Bu tamamen uydurulmuş bir mizansendir. Beni yok etmek isteyen mihraklarca hazırlanmıştır. İsminden bahsedilen öyle bir kadın mevcut değildir. Hukuk suçluları bulup ortaya çıkarıncaya kadar bu işin peşini bırakmayacağım. Bir yere de gitmiyorum, partimin başındayım.“ Demek yerine bu ahlakdışı operasyondan bile siyasi rant devşirme yolunu tercih etmektedir.
Malum operasyonun; kimileri Baykalı yeterince başarılı bulmayan „Ergenekon“ tarafından kimileri de yine aynı saikle „Müzmin muhalifler“ tarafından kimileri de Baykal gibi „Hükumet“ tarafından imal edildiğini ileri sürmektedirler. Bence ilgili operasyonun kimler tarafından imal edildiğini sorgulamak önemlidir ancak olayın tamamı değildir. Dedektifler zaten çalışıyor, bu görev bize düşmez. Ancak esas soru bu operasyondan kimin çıkar sağlayacağına bakmaktır.
Ancak bu sorgulamayı yapmadan önce medyada sürecin nasıl yönetildiğine bakmakta yarar var. Sağduyu sahibi medyada olay serinkanlı bir şekilde ele alınmış ve ahlak ve adap ölçülerine uyularak şüpheci bir tutumla değerlendirmeler yapılmıştır. Çoğunluğunun Deniz Baykal hayranlarının oluşturduğu medya ise darbe planlamaktan tutuklu bulunan sayın Çetin Doğanın „ses benim sesim“ dediği halde o kasetler için binbir türlü „tezvirat“ üretirken Baykal olayında hiç sorgulamadan koro halinde „istifa“ tellallığına soyunmuş olmaları bu olaydan kesin bir istismar imal edileceğinin işaret fişeğiydi. Nitekim öyle de oldu. Yaklaşan kongre sürecinde oldukça zor durumda olan Deniz Baykal için CHP liderliği garantilenmiş oldu. Bu operasyonu bu çirkef haliyle bizzatihi Baykal planlamıştır demek elbette mümkün değil ama sonuç olarak tamamen Baykal lehine bir durum ortadadır. Şimdi bazı okurlarımız bu kadarına da pes, bu inanılmaz diyeceklerdir biliyorum. Bu gerçekten olağanüstü bir iddia. Ancak unutmayın ki Baykalın ileri sürdüğü saçmalıklar kadar imkansız değil…
1. Deniz Baykal „onurlu!“ bir hareket yaparak malum medya tarafından kahraman ilan edilmiştir. Zira gereğini yapmıştır. Türkiye de istifa etmek öyle kolay bir iş değildir.
2. Hükumeti töhmet altında bırakmak suretiyle olayın vehametinden insanların sarf-ı nazar etmesini sağlamıştır.
3. Pensilvanya`ya gönderme yaparak şimşeklerin ilgili cemaatin üzerine çekilmesine engel olmuş ve herkesin Ak partiyi sorumlu tutması için özel bir çaba sarfetmiştir.
4. Karşısına aday olarak çıkması muhtemel bütün adayları bertaraf etmiştir.
Dünyadaki basın bile Deniz Baykalın gitmiş olabileceğine inanmıyor. Ben niye inanayım. Daha da ilginç olanı üç gün önce koro halinde „Baykal İstifa“ diye bağıranların şimdilerde Baykalın geri dönüşünün psikolojik ve sosyolojik altyapısını oluşturmakla meşgul olmalarıdır. Hem sonra bu durum biraz farklı da olsa Baykal için yeni bir durum değil. Bu üçüncü geri dönüşü olacak. Peki bunu insanlara nasıl izah edecek diye sorulabilir. Türkiyemizde bundan kolay ne var. Ben istemiyorum ama beni bırakmıyorlar, ülkenin sivil!diktaya evrildiği böyle bir süreçte cumhuriyeti koruma görevinden kaçmam imkansızdır v.s, v.s…
Minareyi çalan kılıfını uydurur. Ne de olsa CHP, „önce asalım sonra hükmü yazarız“ güruhunun günümüz temsilcisidir. Peki böylesine çirkin bir olayı siyaseten bir istismar malzemesi yapmanın siyasi bir bedeli olmayacak mı? Olsa ne olur. Deniz Baykalın „Ana Muhalefet“ dışında bir beklentisi, bir programı, bir hedefi mi var? Cumhuriyeti milletten korumak için silahlı ve silahsız bürokrasi ile birlikte çalışma sayesinde nasıl olsa meclis yolu açıktır. Baykal için bu yeterlidir. Bilmem anlatabildim mi?
Baki Selam ve Saygılarımla
Ömer Erdem
Mainz/Almanya
bende bu adamın bıraktığına hala inanamıyorum. o kadar başarısız, o kadar çok sevilmiyor ama o koltuğu bırakmıyordu. yazınızı okuyunca dedim bu adam döner geri 😀