Yüzyılın hastalığı mıdır ki bir iletişimsizlik hengamesine tutulmuşuz, ortak bir karar almışcasına. Nedir iletişim? İnsanların duygularını, düşüncelerini kısaca kendisini ifade edebilmesidir. Bu tanımı hepimiz biliyoruz. Çünkü, çevremizle hatta kendimizle bile sürekli iletişir dururuz. İletişimde temel unsur, kendini anlatmakla beraber karsıdaki insanı da anlamak ve onun penceresinden bakabilmektir dünyaya. Kaçımız kendimizi anlatabiliyor ve karşımızdaki insanı anlayabiliyoruz? Bu güne kadar kaç kişiyi yargısız infaz etmeden dinledik ve anlamaya çalıştık? En yakınlarımızla bile çatışmaya girmeden, kavga etmeden halledebildik mi sorunlarımızı?
Dinledik mi nedenlerini; niçinlerini, rahatsızlıklarını? Bu küsmeler, bu dargınlıklar, kırılan gönüllerin bolluğu hangi serserice davranışımızın bedelleridir? Hep konuştuk, dinlemedik, anlamadık, anlatamadık bir birimize. Yüreklerimizde kaldı söylenmemiş sözler, sevgiler. Her zaman kendimizi haklı görmenin acımasız bencilliği yüreğimizi kör etmişti değil mi? Bencilliğimizle kaybettik en sevdiklerimizi. Düşman ettik, küstürdük bizi seven yürekleri kendimize. Sonrada beni anlamadılar, ben ona yanarım serzenişleriyle başladık yakınmalara. Bencilliğimizin bedellerini ödeme zamanı geldiğinde bu hayıflanma neden? Kaybetmenin acizliğiyle, terk edilmişliğe bırakıyoruz kendimizi, birde üstüne tuzu biberi olsun diye kalın duvarlar örüyoruz yüreklerimize, adı yalnızlık olan. Ne yapmalıyız? Hazan mevsiminin hoyratlığına uğramış ağaçların yaprakları gibi, sevdiğimiz insanların hayatımızdan savrulmalarına göz mü yummalıyız yoksa bencilliğimizin hainliğine dur mu demeliyiz? Yüreklerimizde hatalarımızı anlamanın cesareti varsa haydi buyurun, kırgın gönülleri tekrar canlandırmaya. Bir miktar sevgi, bir miktar anlayışla başlayalım. Samimi olmayı da unutmayalım. Hele içimizi ısıtan gülücükler ilişkilerimizde eksik olmasın.
Sponsor Bağlantılar
Her şeyden önemlisi iletişimin en önemli unsurlarından biri olan dinlemeyi de öğrenelim. Başka pencerelerden bakalım hayata. Yok ben başka pencereden dışarı bakmam diye ısrar edersek, yalnızlık hapishanesi bir mahkum daha kazanmış olacak. Bu mahkumların iki önemli özelliği vardır. Birincisi bencilce düşünerek, kendini ifade etmek, karsındakini anlamak yerine, giden gitsin kalan sağlar bizimdir hesabına uyup, umursamamak ilişkilerini. İkincisi ise, keşke nağmesini tutturmak, bir ömür boyu yüreklerinde. Belki biz haklıyızdır? Fakat haklı olmak karşımızdakini anlamamak değildir. Siz anlamak ve anlatmak uğruna kendi kazanma savaşınızı veriniz. Bazen sizi anlamamış olabilirler. O zaman yapacağınız tek şey küsmek, düşman olmak değil, hatalarını anlayacağı süreyi tanımak. Yüz çevirmek isterlerse inatla ve sizi anlamak istemezlerse bırakın gitsinler. Siz elinizden geleni yaptıysanız o zaman gidene dur denilmez, yol verilir. Beni anlamadı çığlıkları yerine canın sağ olsun diyebilmektir, bazen anlayabilmek karşımızdakileri. Yüreğinizin kapılarını kapatmayın, gönül bahçenizin çiçeklerini hiçbir zaman soldurmayın. Hayat bu, belki bir gün bir kuş, şarkılar söylemeye gelecektir bahçenize. Yüreğinizde bir yaşam boyu kuş cıvıltıları eksik olmasın…
SELDA KAYA tarafından “Makale Yarışması” için yazılmıştır…