Literatürden biraz haberdar olanlar belki de ilk refleks olarak bu da soru mu şimdi, ikisi de aynι kapιya çιkar diyebilirler. Aslιnda öyle de olmasι gerekirdi. Zira kelimelerin ikisinin kökü de „
abd“ den gelmektedir.
Hem ibadet ve hem de ubudiyyet bu abd kelimesinden türetilmiştir. Etimolojik olarak bu doğru, ancak ιstιlahi anlama geldiğimizde işin rengi hemen değişiveriyor. Klasik kitaplarιmιzda „
ibadet“ olarak andιğιmιz kelime belki de ciltler dolusu diyebileceğimiz bir yekun teşkil ederken „
ubudiyyet“ ile alakalι olarak bunun binde birine bile rastlamak ne yazιk ki mümkün olmuyor. Ubudiyyet tam olarak „
kulluk“ dediğimiz şeyi işaret ederken „
ibadet“ ise bu kulluk ile ilgili insanιn bizzatihi kendisiyle ilgili bazι araçlara işaret ediyor. Yani ubudiyyet, ibadeti de kapsayan hayatιn tamamιnι ilgilendiren bir kavram iken, ibadet, sadece insanlarιn kul olmalarιnι göstermek için ortaya koyduklarι bazι eylemlerden ibarettir. İbadet belli zamanlara belli mekanlara hasredilmiş eylemleri ihtiva ederken, ubudiyyet bir insanιn doğumundan son nefesine kadar bütün eylemlerini kapsayacak niteliktedir. Zariyat suresi 56. ayet-i kerimeyi klasik tefsir yahut meallerin (Ben insanlarι ve cinleri ancak bana ibadet (kul olsunlar) etsinler diye yarattιm.) şeklinde çevirmeleri, „
kul olsun“ diye çevirenlerin de çoğusunun buradan muradιn ibadet olduğu şeklinde bir yaklaşιm ileri sürmesi sonucunda koca bir hayatιn sadece belli-başlι ibadetlerle sιnιrlandιrιlmasι zaafiyetine düşülmüş ve çağιmιz da garip garip müslüman tipolojileri ortaya çιkmaya başlamιştιr. Tabi bu tiplerin tarih boyunca şu veya bu şekilde var olduğu bir gerçek ama hiç bir zaman bu durum bu kadar keskinleşmemişti. Bütün bunlar ulemanιn İslâmι temellendirmekte olduklarι şu 4 kaidenin sιralamasιyla ilgilidir. Yani „
Akaid, Ahlâk, İbadet ve Muamelât.“ Klasik literatür bu sιralamada ibadeti ikinci sιraya ahlâkι ise son sιraya yerleştirmiştir. Sakιn ha ne var bunda demeyin. Zira ne varsa burada var. Dine zam yapanlarιn hemen hepsinin tumturaklι gerekçesi işte bu sιralamadan kaynaklanmaktadιr. Ahlâk en son sιraya atιlιnca bir anlamda değeri de en son sιrada olarak anlaşιlιyor. Bunu yaparken de Kuràn daki „
Ey iman edenler ve salih amel işleyenler“ şeklinde defalarca gelmekte olan kalιbι delil olarak kullanιyorlar. Salih amele de ibadet anlamι verince iş sadece hangi ibadetlere ne kadar „
zam“ bindirileceği noktasιna ulaşιyor. İş o kadar abartιlιyor ki „
hayatιmιzι kaliteli hale getirmek için ibadet etmemiz gerekirken ibadet etmek için yaşar“ hale geliyoruz. Sonuçta din ubudiyyet değil de „
ibadet dini“ haline getiriliyor. Meselâ memur bir müslüman Cuma namazι kιlacak değil mi, amirinden fιrça yeme yahut işini aksatma pahasιna illâ da 16 rekat kιlacak. Nerden çιktι bu? Yüce Allah yιlda bir müminler manevi bir „
rektefe“ye girsinler, midelerini biraz öteleyip „
ruhlarιnι“ doyursunlar diye müslümanlara Kuràn vahyinden bereketlenen bir kocaman 30 günden oluşan mübarek bir Ramazan bağιşlamιş ama mirim coştu bir kere, ona bir ay yetmez, ne yapacak? Efendimiz(s.a.v)ìn sιrf ramazana bünyeyi ve ruhunu hazιrlamak babιndan Şaban ayιnda bazι günler oruç tutmasιndan hareketle Recebi de ilâve edecek ve „
üç aylar“ diye bir ibadet aylarι icat edecek. Sanki Ramazan ayιnιn hakkιnι vermiş gibi yerine iki ay daha ekleyecek. Yetti mi? Yeter mi hiç… Haydi bakalιm gelsin kandiller, gelsin kandil gecesi namazlarι, tesbih namazlarι, üç aylar oruçlarι, bilmem kaç bin kere zikir tekrarlarι, şu surenin şu faziletleri, 5 vakit arasιna serpiştirilen başkaca namazlar, değişik isimler altιnda oruçlar, tatil köyüne gider gibi Umreler, ve daha neler neler…
Sponsor Bağlantılar
Bazιlarι diyebilir ki ne var bunda sen yapamadιn da kιskançlιk krizine mi giriyorsun. Ne var yani insanlar daha fazla ibadet eiyorlarsa sana ne bundan. Üstelik bu iyi bir şeydir. Nitekim İslâm dininde nafile ibadet (boş yere değil emir olmayan ibadet demektir) dediğimiz bir ibadet türü vardιr. Bunlar doğru ama şimdi sorularι ben soracağιm: Eğer bu fazladan ibadet eden Müslümanlarιn;
– Kιldιklarι namazlar onlarι bütün kötülüklerden alιkoyuyorsa,
– Onlar vorucu değil de oruç onlarι tutabiliyorsa,
– Tesbihatι zikir makinelerine havale etmediyseler,
– Besmeleyi besmele çeken bardaklara yüklemediyseler,
– Servetlerini yιğmak yerine yetime yoksula ayιrdιysalar,
– Tevhid, adalet, meşveret, hak ve hukuk konusunda sağlamsalar,
– „En büyük kerâmet istikamettir“ düsturuna sahip iseler,
– Söz, emanet, ehliyet, liyakat, sebat, direnç, eminiyet, ciddiyet, haşyet, uhuvvet, ülfet, muhabbet, meveddet, izzet, celâdet, infak ve sabιr konularιnda Allahιn istediği iman ve donanιma sahip iseler, yani bütün bunlar günümüz müslümanlarιnιn çoğunluğu için gayet „sofistike“ ve „romantik“ duygular değilse ben kendi nam hesabιma af dileyip tevbe etmeye hazιrιm. Zira baştan beri ubudiyyet diye ιsrar ettiğimiz şey easen İslâmιn ibadet değil „ubudiyyet dini“ olduğunu anlatmak içindir. Filhakika ibadet zaten ubudiyyet için yapιlιr, yapιlmalιdιr. Zira İslâmιn yegâne gayesi tevhid ve adaleti ikame etmektir.İman ve ilim olmadan „tevhid“, ahlâk ve hukuk olmadan da „adalet“ ikame edilemez. Kuràn daki kronolojiye baktιğιmιzda ibdetlerin hemen hepsinin en geç dönemlerde nazil olduklarιnι görürüz. Mekke döneminde ibadet ile ilgili hattta yasaklarla ilgili (haram) fazlaca ayet görmüyoruz. Zira yaratιcι insanlarιn öncelikle „cevherini“ hazιr hale getirmek istemişti. Cevheri hazιr hale gelen insanlara o cevheri her daim muhafaza edebilmeleri için bir anlamda „otokontrol“ mekanizmasι halinde sunduğu ibadetlerle mükellef kιlmιştι. Mekke de nazil olan ayetlerin hemen hemen tamamιna yakιnι iman, tevhid, adalet ve hak, hukuk ekseninde inmiştir. Elbette ki bu bir tesadüf değildir olamaz da. Daha fazla uzatmadan bize de şimdi ve buradamιzdan yeni nazil oluyormuşcasιna anlamayι ve kavramayι umduğumuz „eskimez ve ebedi değerlerin ezeli kaynağι olan Kuràn“ vahyinden bir kaç berceste ayet ile mevzumuzu sonlandιralιm. Bu bir kaç örnek ayet bile bizim demeye çalιştιğιmιz meseleyi çok daha net bir şekilde anlamak isteyen için ortaya koymaya yetecektir:
„Onlar boş şeylerin tümünden yüz çevirenlerdir. Onlar zekâtι yerine getirenlerdir.Ve onlar ιrzlarιnι koruyanlardιr.Onlar emanetlere ve verdikleri söze riayet edenlerdir“(23/3,4.5.8)
„Ve onlar Allahιn ulaştιrιlmasιnι emrettiği şeyi ulaştιrιrlar, kalpleri Rablerinden saygι ile titrer ve hesabι verememekten korkarlar. Ve onlarRablerinin rιzasιnι isteyerek sabrederler. Namazι dosdoğru kιlarlar. Kendilerine rιzιk olarak verdiklerimizden gizli ve açιk infak ederler ve kötülüğü iyilikle savarlar. Dünya yurdunu bekleyen güzel son işte onlar içindir.“ (13/20,22)
„Rahmanιn kullarι yeryüzünde tevazu ile yürürler ve cahillerle muhatab olduklarι zaman „selam“ deyip geçerler. Onlar Rablerine secde ederek ve kιyama durarak gecelerler.“
Baki Selam ve Saygιlarιmla.
Ömer Erdem
Mainz/Almanya