Suskun şehirler vardır. Suskun ve içli… Yolları henüz şekillenmemiş, gecenin karanlığını henüz üzerinden atamamış şehirler. Bir de yollarında kapalı gözler. Yol bilmez iz bilmez. Görmeyince güneşi ateş böceğini sever. Güneşi görünce de güneş olmaya ant içer. Ve güneşler güneşleri getirirler.
“Ben yol bilmezin biriyem hâkim bey. Şu yolların bağrında doğmuş, şu kayaların kovuğunda büyümüşem. Anam beni küçüklükten yetiştirmiş kadınlığa. Yaş on beş olunca kocaya verirler buralarda kızları. Söz bilmezem. Sesimi çıkarmak günahtır hâkimim. Hayır demek günah. Böyle bilmişem, böyle büyümüşem. On altımda kucağımda bir bebek ana olmuşam, haber verdiler. İçimdeki çocukluk ölmemiş. Güneş bilmezem. Yılları kovalarım çocuklarımın peşinde. Sekiz çocuk doğrumuşam dünyaya. Vakit değişmiş meğer. Böyüdü şu yavrular. Böyüyünce onlar bir böyük adamlar tanımışam. Böyle pırıl pırıl elbiseleri olan, ellerinde kitap denen bir edavat taşıyan böyük böyük adamlar. Dediler ki okutun bu sekiz yavruyu. Okutun dediler anlamadım bir şey. Ne bileyim okumak ne idi ki? Sonradan öğrenmişem okumak güneş görmek demekmiş. Okutursam yavrularımı rahat ederlermiş. Beyim karışmadı pek. Okutun dediler. Okul denen bir binaya gönderdik çocukları. Anlamamıştım ilk başta hâkimim. Kime emanet edecektik bu yavruları. Dediler ki muallimler vardır okulda. Muallim de ne ki? Kimdir, nedir, ne yapacaklar bu yavrulara? Korkumuzu yendik de saldık çocukları. Meğer muallim dedikleri bir parlak güneşmiş. Bizim çocuklara güneşi öğretmişler. Çocuklar tutturmuşlar güneş olacaklar onlar da. Karanlıktan kurtulmuşlar ya gerisi mühim mi? Sobalarını tüttürüp bunlar ana baba gibi eğitim verirlermiş çocuklara. İlimi belletirlermiş. İlimi, dilimizi, sayı denen bir garip şeyleri. Yalnız bunlar mı ya hâkim bey? Sevgiyi öğretmişler bizim yavrucaklara, paylaşmayı… Çocukların bembeyaz sayfalarını en mükemmel lafızlarla doldururlarmış. Bir inşa yaparlarmış ki hayatlarda yıkılmaz, sarsılmaz. Hani devletin gelecekteki halini oluştururlarmış. Çocukların hamurunu bir güzel yoğurur en güzel şekiller verirlermiş onlara. Karanlıkta kalınca yavrular ışık tutarlarmış hep. Bir nevi yıldız yok yok güneşmiş bunlar hâkim bey. Ben anasıyım bu yavruların da onlar da benden farksızlarmış meğer. Ben okuyamam bu çocukları da onlar bir kitap gibi okurlarmış. Sonra da güneşe götürmek için hazırlarlarmış yola. Tebessümleri yüzlerinden eksik olmaz, ilimleri dillerinden düşmezmiş. Yalnız burada da değilmiş ha. Şu toprakların her zerresinde onlardan varmış. Aha böyle köy yeri de olsa şehirlerin bağrı da olsa onlar her yerde, her külfette yardımıcı meleklermiş. Doktorlar var ya hâkim bey onları da muallimler yetiştirmiş, duyduğuma göre sizi de… Ülkenin başındaki başbakanımızı da onlar böyütmüş meğer. Şekil vermişler doku doku her yere. Ana gibi… Ahlakı da pek güzel öğretmişler, zorluklara direnmeyi de… Deprem olsa, çığ düşse yine onlar varmış yavruların yanında. Hani ya bizim ilde de bir deprem olduydu geçtiğimiz sene… Hani dilim varmaz amma muallimler de varmış yıkıntılar altında. Ne büyük fedakârlık halim bey. Ruhlarına dualar okudum. Allah bin razı olsun. Meğer muallimler ne fedakârmış. Bizim çocuklar ikinci bir aile bellemiş onları. Pek severler, dillerinden düşürmezler. Ülkenin de geleceğini onlar oluştururmuş bizim çocukların da. Diyeceğim o ki hâkim bey söz bilmezem yazı bilmezem. Amma bilirem ki bu muallimler olmasa halimiz yaman. Olur mu ya onlar olmasa güneşler. Güneşi getirmişler. Söz var mıdır başka? Keşke benim de muallimlerim olaydı ben de göreydim güneşi. Ben de güneş olaydım. Ben de şu mis toprakların üstüne doğaydım. Olsun amma çocuklarım muallimlere emanet. Böyük Ata’ da onlara emanet etmişmiş bu ülkeyi. Madem öyle benim de içim rahattır hâkimim. Mimar gibi işlesinler yavruları. Muallimler güneşmişler.”Sponsor Bağlantılar
“Ben yol bilmezin biriyem hâkim bey. Şu yolların bağrında doğmuş, şu kayaların kovuğunda büyümüşem. Anam beni küçüklükten yetiştirmiş kadınlığa. Yaş on beş olunca kocaya verirler buralarda kızları. Söz bilmezem. Sesimi çıkarmak günahtır hâkimim. Hayır demek günah. Böyle bilmişem, böyle büyümüşem. On altımda kucağımda bir bebek ana olmuşam, haber verdiler. İçimdeki çocukluk ölmemiş. Güneş bilmezem. Yılları kovalarım çocuklarımın peşinde. Sekiz çocuk doğrumuşam dünyaya. Vakit değişmiş meğer. Böyüdü şu yavrular. Böyüyünce onlar bir böyük adamlar tanımışam. Böyle pırıl pırıl elbiseleri olan, ellerinde kitap denen bir edavat taşıyan böyük böyük adamlar. Dediler ki okutun bu sekiz yavruyu. Okutun dediler anlamadım bir şey. Ne bileyim okumak ne idi ki? Sonradan öğrenmişem okumak güneş görmek demekmiş. Okutursam yavrularımı rahat ederlermiş. Beyim karışmadı pek. Okutun dediler. Okul denen bir binaya gönderdik çocukları. Anlamamıştım ilk başta hâkimim. Kime emanet edecektik bu yavruları. Dediler ki muallimler vardır okulda. Muallim de ne ki? Kimdir, nedir, ne yapacaklar bu yavrulara? Korkumuzu yendik de saldık çocukları. Meğer muallim dedikleri bir parlak güneşmiş. Bizim çocuklara güneşi öğretmişler. Çocuklar tutturmuşlar güneş olacaklar onlar da. Karanlıktan kurtulmuşlar ya gerisi mühim mi? Sobalarını tüttürüp bunlar ana baba gibi eğitim verirlermiş çocuklara. İlimi belletirlermiş. İlimi, dilimizi, sayı denen bir garip şeyleri. Yalnız bunlar mı ya hâkim bey? Sevgiyi öğretmişler bizim yavrucaklara, paylaşmayı… Çocukların bembeyaz sayfalarını en mükemmel lafızlarla doldururlarmış. Bir inşa yaparlarmış ki hayatlarda yıkılmaz, sarsılmaz. Hani devletin gelecekteki halini oluştururlarmış. Çocukların hamurunu bir güzel yoğurur en güzel şekiller verirlermiş onlara. Karanlıkta kalınca yavrular ışık tutarlarmış hep. Bir nevi yıldız yok yok güneşmiş bunlar hâkim bey. Ben anasıyım bu yavruların da onlar da benden farksızlarmış meğer. Ben okuyamam bu çocukları da onlar bir kitap gibi okurlarmış. Sonra da güneşe götürmek için hazırlarlarmış yola. Tebessümleri yüzlerinden eksik olmaz, ilimleri dillerinden düşmezmiş. Yalnız burada da değilmiş ha. Şu toprakların her zerresinde onlardan varmış. Aha böyle köy yeri de olsa şehirlerin bağrı da olsa onlar her yerde, her külfette yardımıcı meleklermiş. Doktorlar var ya hâkim bey onları da muallimler yetiştirmiş, duyduğuma göre sizi de… Ülkenin başındaki başbakanımızı da onlar böyütmüş meğer. Şekil vermişler doku doku her yere. Ana gibi… Ahlakı da pek güzel öğretmişler, zorluklara direnmeyi de… Deprem olsa, çığ düşse yine onlar varmış yavruların yanında. Hani ya bizim ilde de bir deprem olduydu geçtiğimiz sene… Hani dilim varmaz amma muallimler de varmış yıkıntılar altında. Ne büyük fedakârlık halim bey. Ruhlarına dualar okudum. Allah bin razı olsun. Meğer muallimler ne fedakârmış. Bizim çocuklar ikinci bir aile bellemiş onları. Pek severler, dillerinden düşürmezler. Ülkenin de geleceğini onlar oluştururmuş bizim çocukların da. Diyeceğim o ki hâkim bey söz bilmezem yazı bilmezem. Amma bilirem ki bu muallimler olmasa halimiz yaman. Olur mu ya onlar olmasa güneşler. Güneşi getirmişler. Söz var mıdır başka? Keşke benim de muallimlerim olaydı ben de göreydim güneşi. Ben de güneş olaydım. Ben de şu mis toprakların üstüne doğaydım. Olsun amma çocuklarım muallimlere emanet. Böyük Ata’ da onlara emanet etmişmiş bu ülkeyi. Madem öyle benim de içim rahattır hâkimim. Mimar gibi işlesinler yavruları. Muallimler güneşmişler.”
Güneş gördü gözler. Göz kapakları aralandı. Şimdi güneşler güneşleri getirdiler. Ve hayatlar şekil aldı nihayetinde. Muallimler her yerde var olan bir güneştir. Elimizden tutan, büyüten, öğreten ve kaderimiz şekillendiren üstatlar. Saygımız sonsuz onlara. Van’daki okumayan anamızın da bizlerin de minneti sonsuz.
süper bir site çok memnunum