Burada daha çok 1980 – 2000 yılları arası Türkiye ekonomisi değerlendirilmektedir. Aslında mesele enflasyonu indirmek hiç olmamıştır. Tüm mesele ekonominin genişlemesi, belli bir büyüme hızına ulaşmasıdır. Hızlı nüfus artışı her zaman için ekonominin genişlemesini ve büyüme oranını frenlemektedir. Örneğin kişi başına düşen milli gelir 1000.-TL. İken hızlı nüfus artışı ile bir yıl sonra yeni yatırımlar yapılmasına ve üretim kapasitesinin arttırılmasına rağmen kişi başına milli gelir reel olarak ya değişmemekte yâda çok az artmaktadır. Az bir nüfus artışının her zaman için ekonomiyi canlandırıcı etkisi olur. Ancak bu düşük oranlarda olmalıdır.
Enflasyon hızlı nüfus artışı olan yerlerde uygulanan ekonomik politikanın da sonucu ile iyice kontrolden çıkar. Zaten kontrole alınmaması –üçlü rakamlara çıkmaması şartı ile-daha yararlıdır. Çünkü böyle bir ortamda enflasyonun düşmesi ekonominin durgunluğa girmesi ve kişilerin iyice fakirleşmesi anlamına gelir. Zira enflasyon ancak, toplumda alım gücüne sahip kişilerin mevcudiyeti ile gerçekleşebilir. Eğer kişilerin alım gücü olmazsa piyasada durgunluk olur ve arz talebin gerisinde kalır. Türkiye’de aslında durum 1990 öncesi böyle idi ancak, devletin ekonomiye müdahalesi yani piyasaya çeşitli yollarla kaynak aktarımında bulunması ( teşvikler, sübvansiyonlar, destekleme alımları, vergi afları gibi ) yoluyla kişilere gelir sağlanmakta ve piyasadaki para hacmi ve dolaşım hızı artmış olmaktadır. Buda tabii ki enflasyona yol açmaktadır.
Enflasyon indirilmek isteniyorsa bunun çok çeşitli yolları vardır. En basit şekli şöyle yapılabilir: Öncelikle siyasi iktidarda bu iradenin var olması gerekir. Buna paralel olarak hükümet kamu sektöründe çalışan tüm memur ve işçilere ( KİT ve belediyelerde çalışanlar dâhil) önümüzdeki dönemde ve bundan sonraki dönemlerde Enflasyonun düşeceğini kararlı bir ifade olarak açıklayarak maaş ve ücretlere % 5’ler civarında zam yapılacağını ve sanayi ve tarım sektörüne teşvik, sübvansiyon ve diğer yollarla sağlanan kaynak aktarımına son verileceğini etkili bir şekilde duyurmalıdır. Siyasi iktidarın bu yönde uygulamalara girişmiş olması gerekir. Yani öncelikle kitleler hükümetin samimiyetine ve kararlılığına inanmalıdır. Ancak bu ekonominin yavaşlaması, yatırımların durması, işsizliğin artması, fakirliğin artması sonuçlarını doğurur. Çünkü enflasyon gelişmekte olan ve hızlı nüfus artışı olan ülkelerde ekonomiyi canlandırıcı, genişletici etki yapar. Özellikle 1990 yılından önceki dönemler de enflasyon düşmüş ise o dönemler ekonomi yönünden kötü dönemlerdir. Tabii ki burada %20 ile %30 arası enflasyonun yararlı olacağı düşünülmektedir. Bunun altındaki ve üstündeki enflasyon oranları oluşmuş ise 1990 öncesi Türkiye ekonomisi için faydalı değildir. Tüm bunlar özellikle 1980’li yıllardaki Türkiye ekonomisi için geçerlidir.
Ayrıca enflasyonun, ekonominin bel kemiği olan sanayici ve işadamları açısından hayati bir önemi vardır. Türkiye ekonomisi özellikle geçmiş yıllarda tamamen son yıllarda ise kısmen birçok ürünlere periyodik olarak yapılan zamlar ile yürütülmüştür. Bu zamların biraz gecikmesi dahi halkta ve aracı kuruluşlar da şaşkınlık yaratmıştır. Türkiye’de tam anlamıyla bir zam ekonomisi yürütülmüştür. Zira gelişmekte olan bir ülke ekonomisinin gelişmesi ve büyümesi, yatırımların artması sermaye birikim sürecinin hızlanması enflasyon ile mümkün olmaktadır. Enflasyon kesinlikle sanayici ve işadamlarının yararına olmaktadır. Çünkü yapılan zamlar ile reel olarak geniş halk kitlelerinin, sabit gelirlilerin alım güçleri zayıflamakta böylece dar gelirliden sanayiciye kaynak aktarımı yapılmış olmaktadır. Yani daha önce aylık geliri ile bir televizyon alabiliyorken enflasyon ile bu kez bir televizyon alamaz duruma gelmektedir. Enflasyon günümüzde Robin Hood’un yaptığının tam tersini yapmakta yani fakirden alıp zengine vermektedir. Evet, bu açıdan çok kötü olan enflasyon ülke sanayisinin gelişmesi yani sanayicinin gelirini daha da arttırarak yeni fabrikalar kurulması yolu ile ekonomiye katkı yapmaktadır. Burada şu ince dengeyi korumak lazımdır: -sabit gelirliler- enflasyona ezdirilmeden yeni kaynaklar yaratılarak sermaye birikim süreci hızlandırılmalıdır. Geniş halk kitlelerinin enflasyona ezdirilmeleri halinde ekonominin itici gücü olan bu kesimin ekonomi dışı bırakılması yani deflasyonist bir ekonomi oluşmasına neden olur. Çünkü halkın alım gücü iyice düşerse sanayici malını kime satacaktır.
2000’li yılların Türkiye’si ise büyük ölçüde sermaye birikim sürecini tamamlama aşamasına gelmiştir. Ancak bu süreç henüz bitmediği için %15 ila %20 arasında enflasyona ihtiyacı vardır. Tek haneli enflasyon 2008 Türkiye’si için ancak ileriki yıllara kriz depolar.
Akif HODA