Belki bir okulda, belki tramvayda, belki de mütevazi bir semtin fakir bir mahallesinin ıhlamur kokan sokağında, kimbilir…
Belki bir durakta, her sabah aynı saatte, aynı otobüste…
Bu karşılaşmalar sıklaşır, ürkek bakışlar, kaçamak bakışlarla yer değiştirir.
Sonra isimler, sonra gülüşler, abartılı duygular, sonra anlamsız duraksamalar, ve bir dizi senfoniler…
Düşünürsünüz her an onu, düşlersiniz..
Sonra ilk buluşma…
Özenle giyinirsiniz her zamanki elbiselerinizi, aşk ve sevda kokan gömleğinizi, şıksınızdır besbelli…
Genelde o gece, uykusuz ve heyecanlı geçer, günü planlarsınız ancak bir saniyeyi bile tutturamazsınız.
Ve koşarsınız Beşiktaş İskelesi’ne mahmur gözlerle..
Sevgiliyi beklersiniz, karşıdan gelen her vapurdan.
Ve vapur yaklaşır Beşiktaş Limanı’na, meraklı gözlerle onu beklersiniz, beklersiniz, beklersiniz…
O da heyecanından olsa gerek ki, en sonda ayrılmayı tercih eder vapurdan. Belli ki tutkulu ama ürkek bir aşk başlar, ve artık tüm Beşiktaş aşk kokar.
Tam karşıda boğaz, adeta bu iki aşığı seyredurur.
Az ötede Yıldız Parkı davet eder taze aşıkları..
Ihlamur ağaçları siz kokar, sizse aşk..
Gün biter, karanlık çöker ışıklar yanar ve son vapura yetişirsiniz.
Derken günler, haftalar, hatta yıllar böyle gelip geçer..
Sonra bir gün;
Puslu bir hava kaplar ortalığı.
Gökyüzü kapkaranlık olur, düşünceleriniz bulanıklaşır ve içiniz daralır. Yolunda gitmeyen şeyler çıkagelir ortaya karışık.
İç çekişmeler, pişmanlıklar, umutsuzluklar, ayrılıklar, göz yaşları ve hüzünler..
Ve yine bir gün bir söz dökülür dudaklardan : ‘Elveda’.
‘Elveda ’derler ve…
Beşiktaş Vapuru her zamanki gibi tam vaktinde iskelede.
Oysa ki vakit, artık ayrılık vaktidir.
Artık ikinizde aynı dünyada yaşayan ayrı dünyaların insanlarısınız.
Güzel bitmez hiçbir aşk…
Vak’ayı, yaşanan gerçekliğinin yanı sıra duygu yönüyle de gayet güzel anlatmışsınız:) Beğendim,
Tebrikler.