TEŞBİH (Benzetme)

Aralarında benzerlik ilgisi bulunan iki şeyden, nitelikçe zayıf olanın güçlü olana benzetilmesine “teşbih” (benzetme) denir.

Teşbih sanatının dört ögesi vardır: 1. Benzeyen, 2. Kendisine Benzetilen, 3. Benzetme Yönü, 4. Benzetme Edatı.

Sponsor Bağlantılar

    inci                gibi                 beyaz                  diş
Kendisine         Benzetme       Benzetme          Benzeyen
Benzetilen          Edatı               Yönü
 (güçlü)                                                           (zayıf)

Yukarıdaki örnekte “diş” beyazlık yönünden “inci”ye benzetilmiştir. (teşbih sanatı)

* Dört ögesi de bulunan benzetmeye “tam teşbih” (ayrıntılı benzetme / teşbih-i mufassal) denir.

Âh bu türküler, köy türküleri
Ana sütü gibi candan
Ana sütü gibi temiz
Bedri Rahmi Eyüboğlu

Yukarıdaki şiirde şair, “köy türküleri”ni candan ve temiz olması yönleriyle “ana sütü”ne benzetmiştir. (teşbih sanatı) Buradaki benzetme sanatında, teşbihin dört ögesi de kullanılmıştır.

Köy türküleri        ana sütü             gibi                 candan
  Benzeyen             Kendisine          Benzetme            temiz
                              Benzetilen            Edatı               Benzetme
                                                                                  Yönü

* Teşbih-i Beliğ  (Güzel Benzetme): Teşbihin ögelerinden sadece “Kendisine Benzetilen” ve “Benzeyen”le yapılan benzetmeye “teşbih-i beliğ” (güzel benzetme) denir.

Nedendir de kömür gözlüm nedendir
Şu geceki benim uyumadığım
Çetin derler ayrılığın derdini
Ayrılık derdine doyamadığım
Karacaoğlan

Yukarıdaki şiirde, sevgilinin gözleri siyah renginden dolayı kömüre benzetilmiştir. Burada teşbihin ögelerinden sadece Kendisine Benzetilen (kömür) ve Benzeyen (göz) kullanıldığı için “teşbih-i beliğ” (güzel benzetme) sanatı yapılmıştır.

kömür  (gibi kara)        gözler

Kendisine                     Benzeyen              Benzetilen                                                                                                          

İSTİARE (Eğretileme)

Teşbihin (benzetmenin) iki temel ögesi olan “Benzeyen” ve “Kendisine Benzetilen”den yalnızca birinin kullanılmasıyla yapılan sanata “istiare” (eğretileme) denir.

a) Açık İstiare: Yalnız kendisine benzetilenin söylendiği, yani benzetmedeki güçlü ögenin söylendiği benzetme sanatına “açık istiare” denir.

Dünyaya geldiğim anda
Yürüdüm aynı zamanda
İki kapılı bir handa
Gidiyorum gündüz gece
Âşık Veysel

Yukarıdaki şiirde şair, dünyayı iki kapılı bir hana benzetmiştir. Fakat benzeyeni (dünya) söylememiş, sadece kendisine benzetileni (iki kapılı bir han) söylemiştir. (açık istiare sanatı)

Yaralanmış temiz alnından uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna yâ Rab ne güneşler batıyor!
Mehmet Âkif Ersoy

Yukarıdaki şiirde şair, şehit olan Türk askerlerini güneşe benzetiyor. Fakat benzeyeni (Türk askerleri) söylememiş, sadece kendisine benzetileni (güneşler) söylemiştir. (açık istiare sanatı)

b) Kapalı İstiare: Benzetmenin ögelerinden yalnız “Benzeyen”le yapılan sanata “kapalı istiare” denir. Kapalı istiare sanatında, kendisine benzetilen varlık açıkça söylenmez, bazı özellikleri verilir.

A kara kız kara kız
Saçlarını tara kız
Gönlüm uçtu yuvadan
Perçeminde ara kız

Yukarıdaki şiirde şair, gönlünü kuşa benzetmiştir. Fakat “Benzeyen”i (gönül) söylemiş, “Kendisine Benzetilen”i (kuş) söylememiştir. (kapalı istiare sanatı)

Ay, zeytin ağaçlarından yere damlıyordu
Açtım avucumu altına tuttum

Yukarıdaki şiirde ay, suya (yağmur damlası) benzetilmiştir. Fakat sadece Benzeyen (ay) söylenmiş, Kendisine Benzetilen (su) söylenmemiştir. (kapalı istiare sanatı)

KİNAYE (Değinmece)

Bir sözü benzetme amacı gütmeden hem gerçek hem de mecaz anlamını düşündürecek biçimde kullanmaya “kinaye” (değinmece) denir.
* Kinayede asıl kastedilen, mecaz anlamdır.

Ben toprak oldum yoluna
Sen aşurı gözetirsin
Şu karşıma göğüs geren
Taş bağırlı dağlar mısın
Yunus Emre

Gerçek anlam: Dağların üzerinde zaten taşlar, kayalar vardır.
Mecaz anlam: Acımasız, kalpsiz, katı.

Yukarıdaki şiirde şair, “taş bağırlı” sözünü hem gerçek anlamını (taşlar, kayalar) hem de mecaz anlamını (acımasız, katı) düşündürecek biçimde kinayeli söylemiştir. Fakat şairin asıl kastettiği, mecaz anlamdır. (kinaye sanatı)

Onların kapısı herkese açıktır.

Gerçek anlam: Kapının açık olması.
Mecaz anlam: konuksever olmaları.

Yukarıdaki cümlede “kapısı açık” sözü hem gerçek anlamını (kapının açık olması) hem de mecaz anlamını düşündürecek biçimde kinayeli kullanılmıştır. Fakat burada asıl kastedilen anlam mecaz anlamdır. (kinaye sanatı)

TEVRİYE (İki Anlamlılık)

Birden çok gerçek anlamı bulunan bir sözü, herkesçe bilinen anlamıyla değil, uzak anlamını kastederek kullanmaya “tevriye” (iki anlamlılık) denir.

Not: Tevriye ile kinaye sanatlarını birbirine karıştırmamak gerekir. Tevriye sanatında sözcüğün her iki anlamı da gerçek anlamdır; kinaye sanatında ise kastedilen, sözcüğün mecaz anlamıdır.

Anlat ban gül goncası
Gördün mü gül dikensiz
Gül renkli yüzün benli de
Göğsün niye bensiz

ben: 1. tekil kişi (kastedilen)
ben: leke

Bu kadar letafet çünkü sende var
Beyaz gerdanında bir de ben gerek

ben: 1. tekil kişi (kastedilen)

ben: leke

TARİZ (İğneleme/Dokundurma)

Bir kişiyi iğnelemek, küçük düşürmek, onunla alay etmek amacıyla bir sözü karşıt anlamını kastederek söylemeye “tariz” (iğneleme / dokundurma) denir.

* Tarizde söylenenin tam tersi kastedilir.

Not: Kinaye ile tariz sanatları birbirine karıştırılmamalıdır. Kinaye sanatında sözün mecaz anlamı kastedilir; tariz sanatında ise sözün tam tersi, yani karşıt anlamı kastedilir.

Not: Tevriye ile tariz sanatları birbirine karıştırılmamalıdır. Tevriye sanatında sözün her iki anlamı da gerçek anlamdır; tariz sanatında ise sözün karşıt anlamı kastedilir.

Bir nasihatim var zamana uygun
Tut sözümü yattıkça yat uyanma
Meşhur bir kelamdır sen kazan sen ye
El için yok yere ateşe yanma

Yukarıdaki şiirde günümüz insanı “tembellik” ve “bencillik” yönlerinden eleştiriliyor, iğneleniyor. Burada kastedilen, söylenenin tam tersi bir anlamdır. İnsanların çalışkan olmaları, başkalarını düşünmeleri gerektiği söylenmek istenmiştir, vurgulanmıştır. Bu şiirde sözün karşıt anlamı kastedilmiştir. (tariz sanatı)

Vermedi ablukada şan-ı donanmaya halel
İngiliz devletine olsa sezâdır amiral
Ziya Paşa

(Kuşatmada donanmanın şanına leke sürdürmedi.
İngiliz devletine amiral olsa, yakışır
.)

Yukarıdaki şiirde şair, Osmanlı’nın son dönem sadrazamlarından olan Ali Paşa’yı, Girit seferinde hiçbir başarı gösteremediği için iğneliyor, onunla dalga geçiyor. “Kuşatmada donanmanın şanına leke sürdürmedi” derken, aslında Osmanlı donanmasının şerefini iki paralık ettiğini anlatıyor. Söylediği sözün tam tersini kastediyor. Bu başarısızlık İngilizlerin işine yaradığı için de “İngiliz donanmasına amiral olsa, yakışır” diyerek dalgasını geçiyor. (tariz sanatı)

TEŞHİS (Kişileştirme)

İnsan dışındaki canlı ya da cansız varlıklara, insana özgü davranışların kazandırılmasına “teşhis” (kişileştirme) denir.

Bir gece misafirim olsan yeter
Dolar odama lavanta kokusu
Soğur sevincinden sürahide su
Ay pencerede durup durup güler
Cahit Sıtkı Tarancı

Yukarıdaki şiirde “su” ve “ay”a insana ait olan sevinmek, gülmek gibi davranışlar kazandırılmıştır, bu varlıklar kişileştirilmiştir. (teşhis sanatı)

Bir bulut geldi üstüne bahçenin
Bütün ağaçların keyfi kaçtı

Yukarıdaki şiirde “ağaç” kişileştirilmiştir. İnsana özgü olan “keyfi kaçmak” deyimi, insan dışındaki başka bir varlık için, ağaçlar için kullanılmıştır. (teşhis sanatı)

İNTAK (Konuşturma)

İnsan dışındaki canlı ya da cansız varlıkları konuşturmaya “intak” (konuşturma) denir.

Kulağının dibinde haykırdı fırtına:
Isınmak istiyorsan toprağı çek sırtına

Yukarıdaki şiirde insan dışındaki bir varlık olan “fırtına” konuşturulmuştur. (intak sanatı)

* Konuşmak insana özgü bir davranış olduğu için, burada aynı zamanda teşhis (kişileştirme) sanatı da vardır. Şiirde “fırtına” kişileştirilmiştir. (teşhis sanatı)

Not: İntak (konuşturma) sanatının olduğu her yerde aynı zamanda teşhis (kişileştirme) sanatı da vardır. Ancak teşhis sanatının olduğu her yerde intak olmayabilir. Konuşmak, insana özgü yüzlerce davranıştan (gülmek, ağlamak, yorulmak, uyumak, sinirlenmek…) sadece biridir.

HÜSN-İ TA’LİL (Güzel Sebeplendirme)

Herhangi bir olayın meydana gelişini, gerçek nedeninin dışında hayalî ve güzel bir sebebe bağlama sanatına “hüsn-i ta’lil” (güzel sebeplendirme) denir.

Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden
Birçok seneler geçti, dönen yok seferinden
Yahya Kemal Beyatlı

Ölen insanların dönmemesi, ilahî bir düzendir. Fakat şair, ölen insanların dönmeyişini, gerçek sebebinin dışında hayalî bir sebebe bağlıyor. Şaire göre ölen insanlar, yerlerinden memnun oldukları için dönmüyorlar. (hüsn-i ta’lil sanatı)

TECÂHÜL-İ ÂRİF (Bilip de Bilmezlikten Gelme)

Bir olayın gerçek nedenini bilip de bilmiyormuş gibi davranmaya “tecâhül-i ârif sanatı denir.

Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz?
Cahit Sıtkı Tarancı

Yukarıdaki şiirde şair, şakaklarındaki saç tellerinin yaşlandığı için beyazlaştığını bilmektedir, fakat “şakaklarıma kar mı yağdı” diyerek bilmezlikten gelmektedir. (tecâhül-i ârif sanatı)

MÜBALAĞA (Abartma)

Bir şeyin etkisini güçlendirmek amacıyla, o şeyi olağanüstü bir şekilde anlatma sanatına “mübalağa” (abartma) denir.

Yıldızlar görse bendeki güzelliğini
Birer birer düşerler içimdeki denize

Yukarıdaki şiirde sevgilinin güzelliği abartılı bir biçimde anlatılmıştır. (mübalağa sanatı)

Görmeyen göz açılır dönse sana
Görse kalkar kötürüm sanki seni

Yukarıdaki şiirde sevgilinin güzelliği abartılı bir biçimde anlatılmıştır. (mübalağa sanatı)

Bir ah çeksem dağı taşı eritir
Gözüm yaşı değirmeni yürütür

Yukarıdaki şiirde şairin üzüntüsü, acısı abartılı bir biçimde anlatılmıştır. (mübalağa sanatı)

TELMİH (Hatırlatma/Anımsatma)

Herkesçe bilinen bir olaya, ünlü bir kişiye, bir inanca işaret etmeye, onu hatırlatmaya “telmih” (hatırlatma / anımsatma) denir.

Gökyüzünde İsa ile
Tur dağında Musa ile
Elindeki asa ile
Çağırayım Mevlâ’m seni
Yunus Emre

Yukarıdaki şiirde, herkesçe bilinen birkaç olaya işaret edilmiştir:
Birinci mısrada; Hz. İsa’nın Allah tarafından gökyüzüne yükseltilmesi,
İkinci mısrada; Hz. Musa’nın Tur dağında Allah ile konuşması,
Üçüncü mısrada; Hz. Musa’nın yere atınca yılan olan asasıyla gösterdiği mucizeler hatırlatılmıştır. (telmih sanatı)

Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi
Bedr’in aslanları ancak bu kadar şanlı idi
Mehmet Âkif Ersoy

Mehmet Âkif’in Çanakkale şehitlerimiz için yazdığı şiirinden alınan bu mısralarda, Çanakkale’de şehit düşen askerlerin büyüklüğü, yüceliği, kutsal bir gaye uğruna savaştığı vurgulanmak için Bedir Savaşı’na işaret ediliyor. Geçmişte yaşanan bir olay hatırlatılıyor. (telmih sanatı)

İRSÂL-İ MESEL (Atasözü Söyleme)

Düşünceyi anlam yönünden güçlendirmek, söze inandırıcılık katmak amacıyla atasözü veya özdeyiş söylemeye “irsâl-i mesel” (atasözü söyleme) denir.

Allah’a sığın şahs-ı halîmin gazabından
Zira yumuşak huylu atın çiftesi pektir
Ziya Paşa

Yukarıdaki beyitte şair, birinci mısrada söylediği düşünceyi, ikinci mısrada uygun bir atasözüyle pekiştiriyor, destekliyor. (irsâl-i mesel sanatı)

TEZAT (Zıtlık/Karşıtlık)

Birbirine zıt olan iki düşünce, hayal, durum veya olayı bir arada söylemeye “tezat” (zıtlık / karşıtlık) denir.

Neden böyle düşman görünürsünüz
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar
Cahit Sıtkı Tarancı

Yukarıdaki şiirde karşıt anlamlı iki sözcük (dost-düşman) bir arada kullanılmıştır. (tezat sanatı)

Aşk derdiyle hoşem el çek ilâcımdan tabib
Kılma dermân kim helâkim zehr-i dermânındadır
Fuzûlî

Yukarıdaki şiirde karşıt anlamlı sözcükler (dert-derman, ilaç-zehir) bir arada kullanılmıştır. (tezat sanatı)

TEKRİR (Tekrarlama/Yineleme)

Anlatımı güçlendirmek, güzelleştirmek amacıyla bir sözcüğü tekrarlamaya “tekrir” (tekrarlama / yineleme) denir.

Bahçemde açılmaz seni görmezse çiçekler
Sahil seni, rüzgâr seni, akşam seni bekler
Gelmezsen eğer mevsimi nerden bilecekler
Sahil seni, rüzgâr seni, akşam seni bekler

Yukarıdaki şiirde “seni” sözcüğü sıkça kullanılmıştır. (tekrir sanatı)

Beni bende demen bende değilem
Bir ben vardır bende benden içerü
Yunus Emre

Yukarıdaki şiirde “ben” sözcüğü sıkça kullanılmıştır. (tekrir sanatı)

MECAZ (Değişmece)

Bir sözcüğün ya da sözün gerçek anlamından bütünüyle uzaklaşarak yepyeni, başka bir anlamda kullanılmasına “mecaz” (değişmece) denir.

Annesi bize karşı her zaman sıcak davranırdı.

Yukarıdaki cümlede sıcak sözü gerçek anlamından bütünüyle uzaklaşarak farklı bir anlamda kullanılmıştır. Sıcak sözcüğü “içten, anlayışlı, hoşgörülü, iyimser” gibi anlamlarda kullanılmıştır. (mecaz sanatı)

Edebiyat öğretmenimiz ödevleri incelerken kılı kırk yarıyor.

Yukarıdaki cümlede “kılı kırk yarmak” sözü gerçek anlamından tamamıyla uzaklaşarak “çok dikkatlice, titiz bir şekilde” anlamlarında kullanılmıştır. (mecaz sanatı)

MECAZ-I MÜRSEL (Düz Değişmece / Ad Aktarması)

Bir sözü benzetme amacı gütmeden başka bir sözün yerine kullanmaya “mecaz-ı mürsel” (düz değişmece / ad aktarması) denir.

* Mecaz-ı mürselde sözcükler gerçek anlamının dışına çıkarak farklı bir anlamda kullanılır.

Mecaz-ı mürselde söylenen söz ile kastedilen söz arasında belirli ilgiler vardır:

* “Parça – Bütün” İlgisi

Marmara’da her yelken
Uçar gibi neşeli
Fazıl Ahmet Aykaç

Yukarıdaki şiirde “yelken” sözcüğü ile “yelkenli” kastedilmiştir. (mecaz-ı mürsel sanatı)

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!
Mehmet Âkif Ersoy

Yukarıdaki mısrada parça (hilâl) söylenerek bütün (bayrak) kastedilmiştir. (mecaz-ı mürsel sanatı)

* “İç – Dış” İlgisi

Bu akşam sobayı sen yakıver.

Yukarıdaki cümlede “dış” (soba) söylenerek “iç” (odunlar) kastedilmiştir. Yakılacak olan soba değil, sobanın içindeki odunlardır. (mecaz-ı mürsel sanatı)

* “Yer – İnsan” İlgisi

Bu şiiri sınıf çok beğendi.

Yukarıdaki cümlede “yer” (sınıf) söylenmiş, fakat sınıfın içindeki öğrenciler kastedilmiştir. (mecaz-ı mürsel sanatı)

Kandilli yüzerken uykularda
Mehtâbı sürükledik sularda
Yahya Kemal Beyatlı

Yukarıdaki şiirde “yer” adı (Kandilli) söylenerek, o bölgede yaşayan halk kastedilmiştir. (mecaz-ı mürsel sanatı)

* “Yer – Yön” İlgisi

“Batı, bu konuda kararlı davranıyor.”

Yukarıdaki cümlede “yön” adı (Batı) söylenerek  “yer” (Batılı ülkeler) kastedilmiştir. (mecaz-ı mürsel sanatı)

* “Yer – Yönetim” İlgisi

Ankara, sınır ötesi harekata onay verdi.

Yukarıdaki cümlede “yer” (Ankara) söylenerek “yönetim” (Türk hükümeti) kastedilmiştir. (mecaz-ı mürsel sanatı)

* “Sebep – Sonuç” İlgisi

Bütün gün tarlalara bereket yağmış.

Yukarıdaki cümlede tarlanın bereketli olmasının nedeni yağmurun yağmasıdır. Sonuç (bereket) söylenerek sebep (yağmur) kastedilmiştir. (mecaz-ı mürsel sanatı)

* “Sanatçı – Eser” İlgisi

Orhan Veli’yi keyifle okuyorum.

Yukarıdaki cümlede “sanatçı” (Orhan Veli) söylenmiş, fakat “eser” (şiirleri) kastedilmiştir. (mecaz-ı mürsel sanatı)

TENASÜP (Uygunluk)

Aralarında anlam ilgisi bulunan sözcükleri bir arada kullanmaya “tenasüp” (uygunluk) denir.

Pek taze penbe tenlere benzer bu taşları
Yontarken eski Bergama heykeltıraşları
Yahya Kemal Beyatlı

Yukarıdaki şiirde birbiriyle anlam ilgisi bulunan “taş (mermer), yontmak, heykeltıraş” sözcükleri bir arada kullanılmıştır. (tenasüp sanatı)

Aşk derdiyle hoşem el çek ilâcımdan tabib
Kılma dermân kim helâkim zehr-i dermânındadır
Fuzûlî

Yukarıdaki şiirde birbiriyle anlam ilgisi bulunan “dert, derman, ilaç, tabip, zehir” sözcükleri bir arada kullanılmıştır. (tenasüp sanatı)

LEFF Ü NEŞR (Toplayıp Dağıtmak)

Bir mısrada birkaç sözcüğü kullanıp sonraki mısrada bu sözcüklere karşılık olan sözcükleri sıralamaya “leff ü neşr” (toplayıp dağıtmak) denir.

* Düzenli Leff ü Neşr
Birinci mısrada söylenenlerin ikinci mısrada aynı sırayla açıklanmasıdır.

Sen bana en sâdık arkadaştın
Gönlümde ateştin, gözümde yaştın
1                        2
Ne diye tutuştun, ne diye taştın
1                       2
Beni kıskandırıp durmalı mıydın
Tavlusunlu Hicrani

Yukarıdaki şiirin ikinci mısrasında “ateş” ve “yaş” sözcükleri söylenmiş, hemen sonraki mısrada bunlarla ilgili, bunları anlamca tamamlayan sözcükler aynı sırayla verilmiştir. (leff ü neşr sanatı)

Nedir bu savaş insanlarda barışa azim yok mu
1                      2
Kan dökücü mızrağı atıp zeytin dalı tutmak yok mu
1                   2

Yukarıdaki şiirin birinci mısrasında “savaş” ve “barış” sözcükleri söylenmiş, hemen sonraki mısrada bunlarla ilgili, bunları anlamca tamamlayan sözcükler aynı sırayla verilmiştir. (leff ü neşr sanatı)

* Düzensiz Leff ü Neşr
Birinci mısrada söylenenlerin ikinci mısrada tersten ya da karışık olarak söylenmesidir.

Deli eder insanı bu deniz, bu gökyüzü
1               2
Göz kırpar yıldızlar, türkü söyler balıklar
2                            1
Cahit Öztürk

Yukarıdaki şiirin birinci mısrasında “deniz” ve “gökyüzü” sözcükleri söylenmiş, sonraki mısrada bunlarla ilgili sözcükler karışık olarak verilmiştir. (leff ü neşr sanatı)

İSTİFHAM (Soru Sorma)

Duygu, heyecan ve anlatımı güçlendirmek amacıyla, herhangi bir cevap beklemeden soru sormaya “istifham” (soru sorma) denir.
* İstifham sanatında şair soru sorar, ancak cevap beklemez. Çünkü cevabı kendisi zaten bilmektedir.

Her gün bu kadar güzel mi bu deniz?
Böyle mi görünür gökyüzü her zaman?

Orhan Veli Kanık

AKİS (Yansıma)

Bir cümle ya da mısra içindeki sözleri ters çevirerek söylemeye “akis” (yansıma) denir.

Her inişin bir yokuşu, her yokuşun bir inişi vardır.
← – – – – –  │  – – – – – →
Atasözü

Utandım ağlayarak, ağladım utanmayarak.
← – – – – –   │  – – – – – →
Mehmet Âkif Ersoy

Yemek için yaşamamalı, yaşamak için yemeli.
← – – – – –  │  – – – – – →

Montaigne

NİDÂ (Ünlem/Seslenme)

Şairin duygu ve heyecanlarının coşması sonucunda olayları, varlıkları hayalinde canlandırıp onlara seslenmesine “nidâ” (ünlem / seslenme) denir.

Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer
Mehmet Âkif Ersoy

Yukarıdaki şiirde şair, bu vatan için şehit düşen askerlere “Ey” ünlemiyle sesleniyor. (nidâ sanatı)

Merhaba duvarıma vuran ışık!
Kaşığımdaki çorba, merhaba!
Merhaba uğuldayan orman!

A. Kadir

CİNAS (Sesteşlik/Eş Seslilik)

Yazılışları ve okunuşları aynı, anlamları farklı olan iki sözcüğü bir arada kullanmaya “cinas” (sesteşlik / eş seslilik) denir.

Bir güzel şûha dedim iki gözün sürmelidir
Dedi vallahi seni Hind’e kadar sürmelidir

sürmeli  → 1. mısra: gözü sürmeli
→ 2. mısra: sürgün etmeli, uzaklaştırmalı

Yukarıdaki şiirde “sürmelidir” sözcükleri yazılışları ve okunuşları aynı olmasına rağmen, iki farklı anlamda kullanılmıştır. (cinas sanatı)

Her nefeste işledim ben bir günâh
Bir günah için demedim bir gün âh
Süleyman Çelebi

günâh  → 1. mısra: dine göre suç sayılan davranış
gün âh → 2. mısra: bir gün âh etmedim, pişman olmadım

Yukarıdaki şiirde “günâh-gün âh” sözcükleri yazılışları ve okunuşları aynı olmasına rağmen, iki farklı anlamda kullanılmıştır. (cinas sanatı)

TERDİT (Şaşırtma/Beklenmezlik)

Sözü beklenmedik bir biçimde bitirerek okuyucuyu şaşırtmaya, merakta bırakmaya “terdit” (şaşırtma / beklenmezlik) denir.

En ağır işçi benim
Gün yirmi dört saat
Seni düşünüyorum
Ümit Yaşar Oğuzcan

Yukarıdaki şiirin son mısrasında şair, şiirin genel anlam akışının dışına çıkar. Şiir şaşırtıcı, beklenmedik bir biçimde sona erer. (terdit sanatı)

Dişin mi ağrıyor?
Çek kurtul.
Başın mı ağrıyor?
Bir çeyreğe iki aspirin.
Verem misin?
Üzülme, onun da çaresi var,
Ölür gidersin…
Sabri Soran

Yukarıdaki şiirde şair, diş ve baş ağrılarına çareler buluyor, ancak iş verem hastalığına gelince “Ölür gidersin…” diyerek şaşırtıcı, beklenmedik bir yorum yapıyor. (terdit sanatı)

TEDRİC (Derecelendirme)

Bir düşünceyi, yükselten veya indiren bir düzen içinde derecelendirerek sıralamaya “tedric” (derecelendirme) denir.

Geçsin güzel günler, haftalar, aylar, mevsimler, yıllar
Zaman sanki bir rüzgâr ve bir su gibi aksın
Enis Behiç Koryürek

Yukarıdaki şiirde zamanla ilgili sözcükler, derecelendirilerek sıralanmıştır. (tedric sanatı)

Gün →    hafta →    ay →    mevsim →  yıl
1 gün         7 gün        30 gün         3 ay          12 ay

LEB DEĞMEZ (Dudak Değmez)

İçinde dudak ünsüzleri (b, p, m, f, v) bulunmayan şiirlere “leb değmez” (dudak değmez) denir.
* Leb değmez sanatı halk şairleri (saz şairleri) tarafından kullanılmıştır.
* Saz şairleri tek olarak ya da başka âşıklarla karşılıklı leb değmez söylerken dudaklarının arasına iğne koyarlar. Yanlışlıkla dudak ünsüzlerinden birini söylediklerinde iğne dudaklarına batar. Bu şekilde hakemlerin ceza vermesine gerek kalmaz.

Hicran zindanında dara çekilen
Saklar sinesinde neçe dağları
Âşık Şenlik

Yukarıdaki şiir, dudak ünsüzleri (b, m, p, f, v) kullanılmadan söylenmiştir. (leb değmez sanatı)

SECİ (Düzyazıda ki Kafiye)

Düzyazıda kafiyeli sözler kullanmaya “seci” denir.

Işkdur gönli gülşen iden, ışkdur içi vü taşı rûşen iden.  
Sinan Paşa

(gülşen: gül bahçesi,  ruşen: aydınlık)

ALİTERASYON (Ünsüz Tekrarı)

Şiirde belli bir ahenk sağlamak amacıyla aynı ünsüz harf veya harflerin tekrarlanmasına “aliterasyon” (ünsüz tekrarı) denir.

Eylül melûl oldu gönül soldu da lâle
Bir kâküle meyletti gönül geldi bu hâle
Edip Ayel

Yukarıdaki şiirde “l” ünsüzlerinin tekrarıyla belli bir ahenk sağlanmıştır. (aliterasyon sanatı)

ASONANS (Ünlü Tekrarı)

Şiirde belli bir ahenk sağlamak amacıyla aynı ünlü harf veya harflerin tekrarlanmasına “asonans” (ünlü tekrarı) denir.

Ok atılır kalasından
Hak saklasın belasından
Köroğlu’nun narasından
Her yan gümbür gümbürdenir
Köroğlu

Yukarıdaki şiirde “a” ünlülerinin tekrarından belli bir ahenk sağlanmıştır. (asonans sanatı)

AKROSTİŞ

Bir şiirde mısraların ilk harflerinin, yukarıdan aşağıya okunduğunda anlamlı bir sözcük olacak biçimde düzenlenmesine “akrostiş” denir.

Demek sevmek böyle bir şeymiş
İnan ölmekten betermiş
Düşünmesi bile güzelmiş
Eline bir kez değmeyi
Miş miş miş
Soner Şahin

Yukarıdaki şiirde mısraların ilk harflerini yukarıdan aşağıya okuduğumuzda anlamlı bir ad çıkar: DİDEM . (akrostiş sanatı)