Düşlerken zamanı, her geçen günün ardından. Siyah ile beyazın farkını, yani zıtlığı. Gülmeyi; gülmenin getirdiği ağlamayı, sevinci; sevincin getirdiği hüznü, güzeli; güzelin getirdiği çirkini ve yaşamayı; yaşamın getirdiği ölümü. Sabah akşamı, akşam sabahı düşünürken bulursun içinde düşlerini. Sonrasını düşünürken anlamazsın an’ın geçtiğini.
Sevmeyi umut ederken mutlu olduğun vakit, eyleme geçmezsen yok olur gider; ölümüne kadar sevgisiz yaşarsın. Karanlığın içinde hapsolmaktan kaçarken fark edemezsin zifiri karanlığın içine doğru yol aldığını.
Çocukken hayal ettiğin gençliği, genç iken hayal ettiğin yaşlılığı ölümün son anında hatırlarsın. Ölümü getiren yaşlılığı, yaşlılığı getiren gençliği ve gençliği getiren çocukluğunu. Anlarsın ki hayal ettiklerin yine hayallerin. Gün geçmiş, ay geçmiş, yıl geçmiş ve sen yine eski sen.
“Zaman, sudan çıkarıp suya daldıran dolap;
Bir varlık ve bir yokluk; her hasta bir inkilap…”
diyor Necip Fazıl. Geldiğin yerden yine geldiğin yere gidersin. Hem var olursun hem yok. Doğduğunda var, öldüğünde yoksun. Varsın ama dünyada yoksun. İnce bir çizginin ötesinde bir yerdesin.
Doğduğunda önüne alıp baktığın hayatın uzunluğunu çok bululursun. Ne kadar fazla seneler var önümde, ölene kadar yapacak çok şey var dersin. Hasılı öyle geçmez zaman. Yaşamın son nefesinde gösterir değerini zaman.
Uçurumun kenarında ya da ip cambazlarının yaptığı gibi yüksekte bir yerde ipin üzerinde, yer çekimine meydan okumak değil zaman. İçine girdiğinde ya düşersin ya da ayakta kalırsın. Bir anlık hatada kaybolur gidersin. Ya geçmişte vardın ya da şimdi varsın. Thomas Brown’un: “Yaptığınız işin en iyisini, bir de zamanında yapın, o vakit dağ başında bile olsanız insanlar sizi bulur” dediği gibidir zaman. Ya yapmışsındır ya da yapıyorsundur. Yapacağım dediklerinin garantisi yoktur. Çünkü ya yarın olmazsa?
Bir düş ki zaman; uyumak ile uyanmak arasında. Acısı, tatlısı, başarısı, başarısızlığı, korkusu, heyecanı, yanlışı, doğrusu… Birçok şey yaparsın kendini bilmezliğin içinde. Ama aralarında öyle yaptığın şeyler vardır ki devamlı hatırına getirir ve keşke dersin. Ya da öyle şeyler vardır ki hiç olmasa, olmasaydı dersin. Belki de hiç olmasa dediklerinden korktuğun için düşlersin zamanı, zamanın kısalığını ve belki de zamanın hiç olmadığını, zamanın su gibi akıp gittiğini…