Tarihi fırsat”, “açılım”, “çözüm”, “çalıştay” derken, Türkiye öyle veya böyle içinde bulunduğumuz bu dönemde son derece ciddi ve hassas bir sürece girdi. Bu sürecin, belki çok geç kalınmış bir süreç, belki de alelacele girilmiş bir süreç olup olmadığını yaşayıp göreceğiz. Belki sonuçta “Oh be” deyip rahatlayacağız, belki “Tüh be” deyip pişman olacağız. Ancak, kesin olan şu ki; artık ok yay’dan çıktı. Fırsat mı, hata mı, hep birlikte yaşayıp, hep birlikte göreceğiz.

Sponsor Bağlantılar

En baştan belirtmek gerekirse, artık akan bu kan bir şekilde durmalı. Bu kesin. Kimsenin kan’dan yana olması, kavgadan, kaostan, çözümsüzlükten yana olması, tavır alması, desteklemesi asla ve kat-a düşünülemez. Bu da kesin.

Sorunun çözümünde bir tarafta hükümet ve bir tarafta da DTP var. Çünkü, İçişleri Bakanlığı’nca gerçekleştirilen çalıştaydan çıkan sonuç bu; “DTP muhatap”.
Hükümet ne yapmalı veya yapacak?

Yeni bir anayasada yapılacak düzenlemeler ile temel hak ve özgürlükler geliştirilebilir. Örneğin, anadilde eğitim ve konuşma hakkı, yazılı ve görsel basında Kürtçenin kullanımı, üniversitelerde Kürdoloji bölümleri, enstitüler açılması gibi. Yerleşim yerlerinin isimleri Kürtçe ile değiştirilebilir, yeni doğan çocuklara Kürtçe isimler verilebilir, vesaire, vesaire.

Peki, DTP ne yapmalı? İşte DTP’nin burada işi zor. Çünkü, sorunun çözümündeki sorumluluğun büyük kısmı DTP’nin üzerinde. DTP, bu tarihi sorumluluğu üstlenir, sağduyuyla hareket ederse, sorunun çözümünde çok ama çok büyük bir adım atılabilir. Bir anlamda, “tarihi fırsat” denilen şey, tamamen DTP’nin elindedir.

DTP, öncelikli olarak kendi, ama sadece kendi fikir ve düşüncelerini net olarak ve samimiyetle ortaya koymalı, bu önemli fırsatı teperek Öcalan’ı her seferinde olduğu gibi tek başına öne sürmemeli, dayatmamalıdır. 25 yıldır akan kanın durması veya akmaya devam etmesi, bu, kim ya da her ne olursa olsun, nasıl görülürse görülsün, tek kişinin ağzından çıkacak sözlere asla bağlanmamalıdır. Bir kez olsun DTP, kendi öz fikrini, hiçbir kaygı ve korku gütmeden, oy kaybedeceğini, kendi tabanından ve özellikle Öcalan ve PKK’dan tepki alacağını, hatta tehdit edileceğini düşünmeden, bu son derece önemli inisiyatifi tek başına, samimiyetle, korkusuzca ve çok daha önemlisi vicdanen kullanmalıdır. Devlet, çözüm için bir adım attı ise, DTP de en azından bir adım atmalı, kırmızıçizgi olarak şart koştuğu bazı son derece radikal taleplerinden, çözüm adına vazgeçmelidir. Çünkü, söz konusu olan; kan ve gözyaşının dinmesi, sadece bölgenin değil, tüm Türkiye’nin huzuru ve geleceğidir.

Aksi taktirde, Öcalan’ın ortaya koyduğu, içeriği; başta Öcalan’ın serbest bırakılmasının yanı sıra, bölgedeki DTP’li belediyelerin mali imkân ve idari yetkilerinin artırılması gibi buram buram ayrılık kokan “Demokratik Özerklik Projesi”ni öne sürerek dayatmak, “fırsatı tepmek ve bu tarihi sorumluluğun vebali altında kalarak çözümsüzlüğü diretmek” demek olur ki, bu da kimsenin, Öcalan hariç hiç kimsenin işine gelmez.

Kürt vatandaşlarımızı temsil ettiğini iddia eden bir parti, eğer gerçekten bunu inanarak söylüyorsa, şimdi bunun ispatının tam da zamanıdır. Çünkü, bu aşamada DTP, ya, bir kişiye yani Öcalan’a körü körüne bağlı, farklı veya aykırı herhangi küçücük bir söylemi dahi olmayan ve tamamen PKK’nın siyasi uzantısı olduğuna dair mevcut kanıyı doğrulayarak, 25 yıldır yaşanan bu kanlı sorunun çözümünde samimi olmadığını net olarak ortaya koymuş olacak, ya da fırsat mahiyetindeki şans topunu taca atmadan, sadece kendisi kullanarak, sadece Kürtlerin değil, tüm Türkiye’nin arzu ettiği çözümde çok önemli bir rolü oynamış olacak. Top DTP’de.
 
Sabahattin Talu
sabahattintalu@gmail.com