Kimsenin yazamadığı ve yazacağını da pek zannetmediğim harika bir yazı yazdı Taraf genel yayın yönetmeni Ahmet Altan, Başbakan Erdoğan’ın annesi Tenzile Erdoğan’ın vefatıyla ilgili. 9 Ekim Pazar günü yayınlanan “İki damla” başlıklı yazısının son kısmında şunları yazıyordu Altan: “Her cenaze, annesini kaybeden her çocuk sana hep aynı ‘tekliği’ hatırlatır.Hayatın parçaladığı ne varsa sana biraz manasız gelir. Bilirsin ki tekten gelir teke gidersin. Anlarsın ki ikisinin arasındaki manasızlıklara çok kapılmamak gerekir. Bunları öğrenirsin ama kederle öğrenirsin, bir daha iyileşmeyecek bir kederle, büyük bir kudretin ruhuna vurduğu mühürlü bir kederle. Hayat düşman etse de ölümün kardeş ettiğini bilirsin. O iki damla gözyaşını gördüm. Her şey silindi aklımdan. Erdoğan değildi artık o, annesi nasıl çağırıyorsa oydu, ya Recep’ti, ya Tayyip’ti, bir çocuktu. Hayata ve parçalanmışlıklara yarın yeniden dönecek olsak da o anda bana bir kardeş gibi gözüktü, ona annesini daha önce kaybetmiş, o kederi daha önce yaşamış biri, ölüm sıralamasındaki bir abisi olarak usulca dokunarak, ‘geçecek’ demek istedim, ‘izi hep kalacak ama geçecek.’ Tarihin içinde aynı acıyı defalarca yaşayan, ırksız, milliyetsiz, cinsiyetsiz, rütbesiz milyarlarca kardeşlerdendik o anda. Tanrı’nın sonsuz gücü, kazanmanın düşman ettiklerini, kaybetmenin kardeşliğine o iki damla gözyaşıyla döndürebiliyor işte. İçin titreyip, ‘başın sağolsun’ diyorsun.”
Geçtiğimiz cuma günü vefat eden ve ertesi günü son yolculuğuna uğurlanan annesini Fatih Camiisi’ne götüren cenaze aracında bulunan ve annesinin tabutunu omuzlayan Başbakan Erdoğan’ın, cenaze namazını kıldıran Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez cemaatten helallik isterken, gözyaşları süzülüyordu. O anı izlerken çok duygulandığımı söylemeliyim. Hatta ertesi gün gazetelerdeki törenle ve Erdoğan’ın gözyaşlarıyla ilgili haberleri ve köşe yazılarını okurken de aynı duygusallığı yaşadım. Ahmet Altan’ın yazısını okuduğumda ise gözlerim doldu ve hemen telefonuma sarıldım: “Anacım nasılsın?”
Başbakan Erdoğan’a anesinin seslenişi;
Ağladın, gördüm seni. “Hakınızı helal edin” sözleri Fatih Cami’nin avlusunda yankılandığında gözyaşlarını tutamadın. Bütün Türkiye bütün dünya gördü gözünden düşen o inci tanesi gözyaşlarını. Senin ağladığını görünce Anadolu devrimini gerçekleştiren analar da ağladı.
Anadolu koca bir göz olup ağladı. Bütün bir İslam dünyası ağladı.
Ağlarken sen başka değil kederli çocuğum Tayib’imdin. Kucağıma alıp bağrıma bastığım bebeğim.
O gözyaşlarına hiç dayanamadım. Kalkıp silmek istedim ama kalkamadım oğul.
Kalkamadım.
Arkamdan camide okuduğun İnfitar Suresini de dinledim.
Senin sesindi…
Bir bahar esintisi gibi geldi buralara, yayıldı bütün bir Anadolu’ya. “Kaç anaya nasıb olmuştur böyle bir devlet” diye herkes imrendi.
Son zamanlarda gözlerinin altında oluşan morluklara hiç ama hiç dayanamadım oğul! Kendine iyi bak! Kış geliyor, üşütme. Sen üşürsen ben de burada üşürüm, sen üşürsen Anadolu üşür, insanlık üşür.
Seni önce Alah’a sonra da “Türkiye biziz”diyen Anadolu’nun yürek şırıltılarına emanet ediyorum oğul!
Hayata iken hep balkonlardan, kapılardan baktırdığın ananı bu asude bahar ülkesinde kabir kapılarından baktırma emi!
Ne yapalım kader işte! Ülkesine sevdalı yiğitlerin yüreği de, derdi de büyük olurmuş.
Başbakan da bir insan. O da bir çocuk. Alah sabır versin ve anesine de rahmet eylesin. Orhan Miroglunun dediği gibi ne mutlu o aneye ki böyle bir evlat yetiştirmiş. Rahmetli onun başarılarını da gördü.
Şu bir gerçek ki anemin ölümünün üzerinden 10 yıl geçmesine rağmen onu özlüyorum ve bir tarafım yarım. Cidi bir destekcimi kaybetmenin acısını hala atamadım. Aneleri hayata olanlar anelerini üzmesinler ve dualarını alsınlar. Giden geri gelmiyor.
“Adamlar bir anda gazete çıkardılar ve daha sonra ardı ardına Ergenekon belgelerini yayımladılar. Bu işler bu kadar kolay mı?” diyorsun. Ben de sana diyorum ki madem bu kadar kolay değil niye yılardır bu ülkede yayın yapan gazeteler yayınlamadılar daha doğrusu yayınlayamadılar bu belgeleri? Bu belgelerden o gazetelere gitmiyor muydu? Gidiyordu ama hepsi tırsıyordu bu belgeleri yayınlamaya. Kimden korktuklarını da söyleyeyim: Ordudan, paşalardan, generalerden korkuyorlardı. Ama Taraf, bu tabuyu yerle bir eti. Ne askerden ne polisten ne hükümeten ne muhalefeten ne de PK’dan korkulmayacağını ve hepsinin de bir yanlışı ortaya çıktığında cesaretle hesap sormayı öğreti. Darbe hazırlıklarını bir bir deşifre eti. Darbecilerden hesap sordu. Elbete demokrasiyi savunan kim olursa olsun bu gazeteyi sever ve savunur. Ayrıca Erdoğan’ın gözyaşlarıyla alakalı söylediklerin için sadece şu diyeyim: Aynı medyada Erdoğan’a bu acı gününde bile saydırmaya devam eden Sözcü ile Aydınlık gazeteleri ve yazarlarına şaşırdığım gibi Erdoğan için senin bu cümleleri yazmana şaşırıyorum.
Taraf gazetesinde ne bulduğunuzu hala anlamış değilim. Adamlar bir anda gazete çıkardılar ve daha sonra ardı ardına Ergenekon belgelerini yayımladılar. Bu işler bu kadar kolay mı? Neyse orasını size bırakıyorum.
Bu arada sonunda Erdoğan da kapitalizmin yanlışını yaşamış oldu. Adam ağlarken gazeteciler fotoğraf peşinde. Ne için? Yok başbakan ağlamışta gazetede yayımlarsak büyük sükse yaparız derdi. Ee kapitalizm insanı duygulardan da soyutluyoruz. Neyse böyle günlerde fazla konuşmaya gerek yok. Alah rahmet eylesin