Son olarak, İçişleri Bakanı Beşir Atalay tarafından, bazı gazeteci ve akademisyenlerle bir araya gelinerek “Kürt Meselesinin Çözümü; Türkiye Modeline Doğru” konulu bir çalıştay gerçekleştirildi. Çalıştaydan çıkan görüşlerin özetinden ve konulan adına dikkat çekmeden önce, çalıştaya katılan gazeteci ve akademisyenlerden bazı isimleri, son derece manidar bulduğumu özellikle belirtmek isterim. Çalıştaydan çıkan görüşlerin özeti kısaca şu;
“Muhatap DTP. Ana muhalefet partisi CHP ve özellikle MHP’siz bir çözüm asla olmaz. Konu son derece hassas. Açılım sürecinde tüm dengeler gözetilmeli. Süreç yanlış yönetilirse tehlikeli ve çatışmalı sonuçlar doğabilir. Kürt açılımının Öcalan’a endekslenmesi rahatsızlık yaratır. Siyasi partilerin, sivil toplum örgütlerinin, üniversitelerin ve ilgili tüm kesimlerin katılımı mutlaka sağlanmalıdır. Açılımın tek adresi TBMM’dir”.
Ayrıca, “Kürt Açılımı” ifadesinin bazı kesimlerce istismar edilebileceği çekincesinin (!) dile getirilmesi üzerine Bakan Atalay, bu çekincenin en baştan bertaraf edilmesi amacıyla çalışmaların “Türkiye Atılımı” (!) adı altında yürütülebileceği önerisinde bulunmuş. Devamla, “Sürecin, dış ülkelerin (!) yanı sıra Türk kamuoyuna anlatılması, muhtemel riskler ve demokratikleşme paketinin kapsamı” gibi konular görüşülmüş ve nihayet çalıştay, daha sonra yapılacak toplantılara, yazarlar, fikir adamları (!), yerel yöneticiler, özellikle Güneydoğu’da faaliyet gösteren STK’lar ile Kürt kökenli aydınların davet edilmesi ve yapılan tüm toplantıların sonuçlarının diğer siyasi partilere aktarılmasına karar verilerek, şimdilik sonlandırılmış.
Gelelim, son derece düşündürücü olan çalıştayın konulan adına; “Kürt Meselesinin Çözümü; Türkiye Modeline Doğru”. Buradaki, “Türkiye Modeli” ifadesinden kastın, sözde Kürt sorunun çözümüne ilişkin kısa bir süre önce gündeme gelen “İskoç Modeli” ile birlikte, DTP’nin yakın zaman önce dillendirerek ortaya attığı/önerdiği ETA örgütü ile ilgili “İspanya Modeli” benzeri, sanki ayrılık kokan farklı bir model arayışında olunduğu düşüncesini, ister istemez akla getiriyor. Ancak, buna rağmen hiç kimse çıkıp da sormuyor; “Hayırdır inşallah, bu “model” işi de ne demek oluyor!” diye. Oysa, son derece düşündürücü ve tehlikeli bir yaklaşım, bir başlangıç olduğu net ve ortada.
“Kürt Açılımı” ifadesinin bazı kesimlerce istismar edilebileceği çekincesi üzerine önerilen “Türkiye Atılımı” ifadesi ise son derece komik. Çünkü, “açılım” başka bir şey, “atılım” ise çok daha başka bir şey. Atılım, çok daha boyutlu bir kavram, ilerleme, gelişme, daha doğrusu kapsamlı bir hamleyi ifade ediyor. Eğer bu Kürt açılımı denilen şey, gerçekten de büyük bir hamleyse, o zaman diyecek hiçbir şey yok, “aman dikkat”ten başka. Ayrıca, “Kürt” ifadesinin yerine “Türkiye” ifadesinin getirilerek, buna “atılım”ın eklenmesi ise komikten de öte. Anlaşılan o ki; sözde ve dayatılan Kürt sorununun çözümü veya çözümü adına atılan bu adımlar sonrasında Türkiye’nin başı göğe erecekmiş gibi yanlış bir algılama da söz konusu. “Türkiye atılımı”. Uzaya mı gidiyoruz! Haydi hayırlısı…
Son olarak, gelelim muhataplık konusuna; DTP, muhatap alınacak. Bence hiçbir sakıncası yok. Hatta, son derece olması gereken, doğal bir şey bu. Çünkü, “Kürt sorunu” dayatmasını yapan taraf, DTP ve öncesi siyasi partiler. Peki, sorun nerede? Sorun şu. Bakın, siz DTP’yi muhatap alıyor gibi gözükseniz de aslında muhatap aldığınız adres, ne DTP, ne PKK olacak, tek adres Öcalan olacaktır. Bilindiği üzere bu, Genel Başkan olur, lider olur, büyük olur, küçük olur, şu olur, bu olur değişmez, Öcalan’ın dışında hiç kimse, hiçbir şeye karar veremez. Bırakın karar vermeyi, fikir dahi üretemez. Yetki, irade, karar ve inisiyatif tek başına ve sadece Öcalan’dadır. Çalıştay da bunun farkındadır ki; “Kürt açılımının Öcalan’a endekslenmesi rahatsızlık yaratır” ortak görüşü hâkim kılınmış ve buna özellikle dikkat çekilmiştir. O halde?
İşte, amiyane tabirle “Zurna’nın zırt dediği yer” burasıdır. Adına ne derseniz deyin, yaklaşık 25 yıldır yaşanan bu sorunun adı, Öcalan’ın yakalanış tarihi olan 1999 yılı itibariyle “Öcalan sorunu”na dönüşmüş ve sorun, tamamen Öcalan’a, tamamen Öcalan’ın özgürlüğüne endekslenmiştir. O halde!!!
sabahattintalu@gmail.com
😛 Sabahatin Bey, bu güzel yazınızdan dolayı teşekür ederim, içimize su serptiniz.
Türk halkı; “sanayi açılımı”, “teknoloji açılımı”, “eğitim açılımı” gibi yararlı açılımlar bekliyor devletinden. Devlet gerçekten önemli (!) konulara eğiliyor. Emekliye 11 TL zam yapmak, halkla dalga geçmekten başka nedir?.. Halkın temel gereksinimlerine misli misline zam yapmak, vergileri şişirmek, maşları yerinde saydırmak, çalışanı işinden etmek, iş arayanı müebet işsizliğe mahkum etmek… ❓ Kafa yorulacak onca önemli konu varken, Nasretin Hoca’nın ya tutarsa deyip de göle yoğurt mayalaması gibi, iktidarın fildişi kulesinden böylesi faydalı (!) açılımlar yapması, gerçekten takdire değer (!). ❗
545 miletvekilinin olduğu bir mecliste, sadece 20 kişi varmış gibi göstermek, dayatmak; akıl alır gibi değil!.. Diğer miletvekileri nerde, neden hiç gözükmüyorlar?.. Medya, sadece 20 DTP’li vekili göstermeye yemin mi etmiş? Bu ülkenin başka vekileri yok mu? Kürt kökenli çok sayıda miletvekili varken, sadece DTP’nin Kürt halkının temsilcisi olarak gösterilmesi doğru değil. PK’nın temsilciliğini yapan, liderleri Öcalan olan, atıkları her adımda bu ülkeyi geriye ****üren, kaosa sürükleyen bir parti, nasıl olur da TBM’nin çatısı altında barınabilir?.. Kürt kökenli bir vatandaşımızın miletin vekili olarak meclise girmesinde hiçbir mahsur yok, ancak TBM çatısı altında PK bayrağı açıp ülkemizi bölmeye çalışan kendini bilmez gafilere de Türk halkının pabuç bırakmayacağını, herkesin çok iyi bilmesi gerekir!.. ❗ 😡